İnsanlık, tarihte büyük ihtimalle ilk defa bu büyüklük ve etkinlikte karşılaştığı felaket karşısında, biri içe diğeri de dışa dönük olmak üzere iki ders çıkarmak durumundadır. İçe dönük olarak çıkarılması gereken ders, uzun zamandır kapılmış olduğu endazesiz güç ve özgüven zehirlenmesinden arınma yollarını bulup uygulamaya koymaktır. Bu zehirlenmenin temelinde yatan ana faktör, bir türlü doymak bilmeyen ve tatmin olmayan manevi oburluktur. Bu ağır manevi hastalık tedavi edilebilir ve insanlık sahip olduğu imkanlarla tatmin ve huzur bulma yoluna girebilirse, şüphesiz gerek bölgesel gerekse de küresel ölçekteki çekişme, kavga ve bazen katliam boyutlarına varan zulümler ve haksızlıkların yakıcı yüksek ateşi de düşebilir ve insanlık rahat bir nefes alabilir. Çünkü görüldüğü üzere, mikroskobik bir varlık bile bütün bu iflah olmaz azgınlıkları anlamsızlaştırabilmekte ve karşısında hiçbir ölçü tanımak istemeyen insanoğlunu süt dökmüş kediye çevirebilmekte ve çaresizlik içinde kıvrandırabilmektedir. O halde bu ders ve ibret tablosu karşısında biz müminlere göre yapılması gereken ilk iş, Allah’a kullukta zirve yapacak olan gerçek insanlığa dönüş yapmak ve nefsânî tanrıların tasallutundan kurtulup saf ve tertemiz fıtrat temelinde yepyeni bir ferdî ve ictimaî kişilik ve kimlik inşa etmektir. İslamî terminolojiyle buna hakiki, kalıcı ve kapsamlı bir tevbe-i nasuh da diyebiliriz. Yani dış koronaya karşı yapılmaya çalışılan dezenfeksiyondan daha önemli olmak üzere, iç koronaya karşı esaslı bir dezenfeksiyona şiddetle ihtiyaç vardır. Zira insanlık, bugünkü koronadan er veya geç bir gün kurtulacaktır. Ancak sözünü ettiğimiz iç koronadan beşeriyyet, kim bilir kaç milyon yıldır bir türlü kurtulamadı, kurtulamamaktadır.
Çıkarılacak ikinci ders ise, sırf insanlığın saadeti ve bu tür musibetlerde tahribatın hacminin azalması ve küresel ölçekte daha huzurlu bir hayatı yaşamaya zemin teşkil etmesi için ilmî faaliyetlerin kalitesini ileri dereceye taşımak ve bu alanda çok ciddi bir yarışın içine girmektir. Çünkü şu gerçeği de kabul etmek zorundayız. Böyle bir felaket karşısında eğer dünya bugünkü tıbbî imkanlara ve kapasiteye sahip olmasaydı, büyük ihtimalle yıkım gücü ve zayiat daha korkunç boyutlarda olacaktı. Çünkü tarih içerisinde meydana gelen bundan daha sınırlı salgınların çok daha ağır sonuçlar doğurduğu bilinmektedir. Yani ilmî tedbiri almada da işi gereği gibi ciddiye almak, hem imânî hem de insanî sorumluluğumuzun kaçınılmaz gereğidir. Netice itibariyle tedbiri layıkı vechiyle alıp takdiri Allah’a bırakmak.
Şuurlu, sağlıklı ve huzurlu günler duası ve ümidiyle.