Mehmed Şemseddin Efendi’nin vefatı sebebiyle…
1867 yılında Bursa’da doğan Mısrî Dergâhı şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi, 9 Ekim 1936 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. İrili ufaklı altmış kadar esere imza atmış olan, eskilerin tabiriyle velûd bir şahsiyettir. Bursa’nın kültür tarihiyle ilgili olan bu eserlerin iki tanesi Divan’dır. Birinin adı Eş’âr-ı Şemsî diğeri ise Güftâr-ı Şemsî’dir.
Ömrünün son demlerinde kaleme aldığı şiirlerden biri de “eyledim” redifli gazelidir. Şahsiyetinin ve hayatının ana çizgilerini ele veren bu yedi beyitlik şiirin son beytinde, ebced hesabıyla vefatına işaret eden kelimeleri bir araya getirmiştir. Söz konusu şiiri babasından dinleyen Fehâmeddin Efendi, konuyu anlar ve babasıyla sohbete başlar. İşte tarih düşüren bir şiirden tarihe düşen notlar.. İşte bir sûfî şairin son şiiri son günleri ve son vasiyetleri..
Önce 77 yaşında olan o şiiri okuyalım:
Tâ ezelden Hakk’ı ikrâr ile ta’zîm eyledim
Sevgili Mahbûb’unu tasdîk ve tekrîm eyledim
Hânedân-ı Ehl-i Beyt’in hübbünü halka müdâm
Dört delil ile umûma ben de ta’lîm eyledim
Elli altmışdan ziyâde her ilimden bir kitap
Bazı mensûr bazı manzûmen de terkîm eyledim
Cümle âsârım tasavvuf, itikat ve târihini
İsmime ettim izâfet böyle tanzîm eyledim
Sâye-i Mısrî’de buldum mâ’nevî feyz u kemâl
Nâmımı Şemsî-i Mısrî ile tevsim eyledim
Var Hudâ’dır ol Ganî ve zü’l-kerem sahib-‘ata
Ben günâhımla O’na yokluğu takdim eyledim
Şâfi’im Âl-i abâ’dır onları kıldım şefi’
Cânımı Allah’ıma aşkıle teslim eyledim
24 Muharrem 1352/19 Mayıs 1933
*
Şimdi mahdûmu Fehâmeddin Efendi’yi (öl.1985) dinliyoruz:
“Bu nutkun zuhûru günü muhterem babamın yanına gittim. Konuşuyorduk: “Bak ne tulu’ etti” diye yukarıdaki nutku okumaya başladılar. “Aman Efendi Baba.. Pek erken bizleri dilhûn ediyorsunuz. ‘eyledim’ kelimesine bir ‘ye’ ilave ederseniz vezin bozulmaz” dedim. Kendileri de “Pek a’lâ! Senin istediğin gibi olsun!” dediler. Memnûnen elini öpüp yanlarında ayrıldım, mektebe gittim.
Vakta ki rahatsızlandılar, ameliyat ve tedâvi için İstanbul’a gidildi. Hastaneye yatırdılar. Birinci ameliyat yapıldı. Bir ay sonra hastaneden çıkardık. Hastane karşısında tutmuş olduğum evde oturuyorduk. İkinci ameliyat için tekrar hastaneye yatırdıklarında, birkaç gün sonra “Oğlum hatırlıyor musun kütüphane odasında otururken sen bir şey söylemiştin; “ ‘ye’ harfini ilave ederek on sene artıralım” demiştin. “O kâbil olmuyor. O nutuk ayniyle zuhûr edecektir” dediler. “Bana emr-i Hak vâki olursa Hazret-i Mısrî Efendi’min birâder-i âlîleri Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin yanına saklarsın” buyurdular. Fakîr, kendimi tutamayarak ağlamağa başladım. “Sana söylemeyip de kime söyleyeceğim. Kim kalmış ki ben kalayım” diye tarikata ait bazı esrarı telkîn buyurdular ve beni teskin ettiler.
İkinci ameliyat olmak için vücudları müsait olmadığından İlkbaharda ameliyat yapmak üzere hastaneden çıktılar. Aynı eve geldiler. Yanlarından ayrılmıyordum.
Vefatlarından bir hafta evvel Midilli ihvanlarımızdan Râsim Efendi ile birlikte Tarîk-i Mısrî usûlüne ait Esmâ-i seb’a ve teferrut isimlerini telkîn buyurup her ikimizi kardeş yapıp hayır dualarda bulundular.
21 Receb 1355/8-9 Teşrinievvel (Ekim) 1936 Cuma gecesi rûh-i âlîleri saat 11.05’te âlem-i illiyyîne pervâz eyledi. Ve bizleri pek mükedder, bîkes, muzdarib olarak bıraktılar. Âhh benim güzel babacığım.. Hayatım, rûhum, efendim.. Radiyallâhu anh ve kaddesallâhu sırrehû..
Vasiyyetleri mûcibince namazı, Sünbül Efendi’de kılınarak Hazret-i Pîr Efendimizin birâderi Ahmed Efendi hazretlerinin yanına Cuma günü –ki dergâhımızın âyin günü idi- ikindiden sonra defnolundu.
Cenazede sırf kendilerini seven İstanbul meşâyihinin bir kısmı bulundu. Cenâze merâsiminde na’tler, salavatlar, ilâhiler okundu. Gaslini Şehremini’de Sa’dî Tekkesi şeyhi Âkif Efendi ifâ etti.
Mısrî Şeyhi Şeyh Şemsuddin Efendi’nin Oğlu Mehmed Fehâmeddin Mısrî
(Şemseddin Efendi, hasta yatağında oğlu Fehameddin Efendi ile)