Âfâk bütün hande cihan başka cihandır
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır
Mehmet Akif Ersoy
*
Çocukken annemin kollarını açarak bana seslenişini hatırlıyorum: Kurban olayım sana.. Bir gün de anneannemin ona olan uyarısını: Kızım öyle deme! Kurban olayım seni bana verene, de!
İşte bütün mesele: O’na kurban olmak.
Soru: O’na kurban olmak nasıl olacak?
Cevap: Kurbanla, yani takarrubla, yani O’na yaklaşarak.
Soru: O bize şah damarından yani kendimizden daha yakın değil mi? (Bk. Kaf,50/16)
Cevap: Evet, İşte, takarrub o hâli anlamak. Onun farkına varmanın önündeki engelleri kaldırarak o güzelliği ve huzuru yaşamak demektir.
Aslında bütün ibadet ve taatler, bütün amel-i sâlihler takarrub/yakınlaşmak/O’nun bize çok yakın olduğunu hissetmek içindir. “Kullarım beni senden sorarlar. Ben onlara yakınım.” (Bakara,2/186) Birçok ayet-i kerimede mukarrebûn olan/yakında olan müminler övülür, alacakları manevi ödüllerden bahsedilir.
Yakınlaşmanın yolu nereden, hangi duraklardan geçer ve hangi noktaya ulaşır sorusunun cevabı için Buharî’de rivayet edilen Kudsî hadisi hatırlamak gerekir:
“Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum, farzların dışındaki nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. Sevince de artık ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.” (Rikak, 38)
Bu satırlar dinî hayatın en derin alanını işaret etmektedir. Bir başka ifade ile tevhidin okyanusunu. Dalabilen dalgıçlara ne mutlu!
Allah’ın Kitab’ı, Resulullah’ın hayatı ve halifetullahın kitapları bize, O’na yakınlaşmanın yollarını bütün açıklığıyla gösterirken çağdaş engeller bu yolu tıkamakta, karartmakta ve değersiz hâle düşürmek için 7/24 ellerinden geleni yapmaktadırlar. İnsanlığın manevi dünyasını tehdit eden, inançsızlığı tahrik eden, edepsizliği teşvik eden bu çete, üç ana başlık altında toplanabilir:
Maddeyi öne çıkaran materyalizm,
Parayı, malı mülkü put hâline getiren kapitalizm,
Ahireti yok sayarak dünyaya tapan sekülerizm.
Takarrubumuzu, kurban olma hâlimizi engelleyen bu kalın kara perdeler yırtılmadıkça, aşk ve mahabbet merkezli din eğitimi ile bu badireler aşılmadıkça insanlığın felaha ulaşması, huzurla buluşması mümkün görülmemektedir.
İstiklâl Marşı’mızın bülbülü üçlü çete için uyarılarına devam ediyor. Üç-beş bilgi kırıntısı ve titr takıntısı ile bu çetelerle baş edilebileceğini zannedenleri ikaz ediyor:
Dini kurban etmeliymiş mülkü kurtarmak için
Tut da ey sersem bu idrakinle sen âlim geçin!
Mahabbetullah merkezli din terbiyesinin üç olmazsa olmazı vardır:
Zaman, mekân, ihvan. Bu mühim iş için zamanımız, mekânımız ve dostlarımız olmalıdır. Mekânların en muhteşemi ise camilerdir. Allah’a yaklaşmanın en derin duyguları, O’nu zikretmenin, O’na yakın olmanın tarif edilemez titreşimleri buralarda, yani Beytullah’ın şubelerinde, loş ışıklar altında, kimsenin görmediği köşelerinde dökülen gözyaşlarıyla birlikte yaşanabilir.
Ve gönülleri ışıl ışıl yapan Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nı bir diğer büyük şairimizden; bu ulu mabette atalarının ruhlarıyla buluşan Yahya Kemal Beyatlı’dan dinleyelim:
Ulu mabette karıştım vatanın birliğine
Çok şükür Allah’a gördüm bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı
Zilhicce’ye kurban ayı dendiği gibi Kurban bayramının bir adı da Hacılar Bayramı’dır. Mehmet Akif’in, dostu Abbas Halim Paşa için yazdığı dualı mısraları okurken bu yıl Hac ibadetini yapabilen az sayıdaki kardeşlerimizi de gıpta ile hatırlayalım:
Dört taraftan akın etmiş de nasıl çepçevre
Saracaklarsa yarın Kabe’yi huccâc-ı kiram
Öyle sarsın Paşa’mın ömrünü Hak’dan dilerim
Tutunup elele yüzlerce mübarek bayram
“Oku” diye başlayan Kur’an’ın ilk ayetlerini ihtiva eden Alak suresinin konumuza/yolumuza ışık tutan son ayeti ile yazımızı sonlandıralım:
“ Secde et ve yaklaş!” (Alak, 96/19)