Yağmurlu bir günde çalışmaya mola verip elimde kahvemle pencereden seyre daldığımda, martıların gökyüzünde uçuşu, yağmur damlalarının bir bir yeryüzüne inişi ve bulutlu âfakın azameti beni derin bir tefekküre sürüklüyorken aklıma gelen bir anı ile bu a’mak-ı efkâr yerini tebessüme bıraktı: “Allah egoist mi hocam?”
Bir zaman, İmam Hatip Lisesi öğretmeni -fakülteden bir arkadaşım- ile “talebelerden genellikle ne tür sorular geldiği” üzerine müzakere ederken bir öğrencisinin böyle bir soru sorduğunu söyledi. Donanımlı bir öğretmen olmasına rağmen, soru çalışmadığı yerden sorulmuştu. Allah çok kudretli, güçlü, hiçbir şeye ihtiyacı olmamasına rağmen neden bütün insanlara kendisine ibadet etmelerini, günde beş defa secde etmeyi, bir ay boyunca aç kalmayı, kazandığı paralardan vermeyi… vs. emretmişti? Şayet insanlar bunları yapmazsa Allah ne kaybedecekti ki? Ne diye insanları ve cinleri sadece kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştı? (Zariyat 56.)
Sahi, nasıl açıklanabilirdi bu? Azametli gökyüzünde uçuşan martılar ve yeryüzüne bir bir düşen yağmur damlaları Allah’ın kudretini göstermiyor muydu? Elbette. Peki, ya göklerin ve yerin Rabbi, her şey O’na muhtaç O hiçbir şeye muhtaç değilken neden insanları sorumlu tutuyordu? Ya O’nun buna ihtiyacı vardı ya da buna ihtiyacı yoktu. Şayet Allah’ın bu ibadetlere ihtiyacı varsa herhangi bir şeye muhtaç olan, ilâh olamazdı. Şayet Allah’ın bu ibadetlere ihtiyacı yoksa insanları kendisine cennet vaat ederek veya cehennemden korkutarak ibadet ettiriyor demektir, ki bunun açıklanması gerekiyordu. Yoksa Allah gerçekten de egosunu tatmin etmek için mi insanların kendisinin önünde eğilmesini istiyordu?
Bu genç dimağın sorusunun ardındaki beyin fırtınasını görmeye ve yorumlamaya çalışıyorduk. Cevaba götüren bir hareket noktası tayin etmekte epeyce kararsız kalınca bizi çözüme kavuşturması için Allah’ın rahmetine sığındık. Tam o anda hareket noktamızı da tespit etmiş olacaktık: Allah’ın rahmeti ve lütfu. Evet, sorulan soruda Allah’ın varlığı ve her şeyi yarattığı kabul edilmekte ve fakat mükellefiyet anlaşılmaya çalışılmaktaydı. İnsanları da Allah yaratmıştı. Ve yaratan hiç bilmez miydi? (Mülk 14) İnsanları yaratan Allah olduğundan, insanın maddi ve manevi her türlü ihtiyacını bilen de O’ydu. Nasıl ki bir çamaşır makinesinin üretim firması ürünün kullanıcı hatası ile zarar görmemesi için bir kullanım kılavuzu sunuyorsa Allah da insanın kullanım kılavuzunu belirlemişti. İşte ibadetler ve sorumluluklar bu kullanım kılavuzundaki talimatlar gibi peygamberler vasıtasıyla insanlara ulaştırılmıştı. Yani esasında bu, Allah Teâlâ’nın egoistliği değil bilakis rahmeti ve lütfu olmalıydı. Zira çamaşır makinesinde bulaşık yıkamaya kalkmak ürüne ciddi hasar verip bozabilirdi. Bu durumda “Ben üretici firmanın talimatlarına uymam; firma, emirlerine uyduğumuzda egosunu tatmin edeceği için bu kuralları koymuştur.” demek ne kadar makul ise bu soru da o derece geçerliydi. Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah Teâlâ bu emirleri, kullarının yaratılışına uygun yaşamaları ve bozulmamaları için vermiş olmalıydı. Cennet ve cehennem de Allah’ın egosunu tatmin etme araçları olmayıp sağlam ve hurda ürünleri ayıklama amaçlı yaratılmış olsa gerekti.
Her şeyde bir hikmet ve sebep vardı. Kimi zaman idrâk edilebilir kimi zaman da bu terazi bu kadar sıkleti çekmezdi… Bu derin müzakereyi hatırlayarak yeniden yorulmuşken iyisi mi kullanım kılavuzumuza uymaya çağıran ezan sesiyle ruhu dinlendirmeye koşmalıydı…