Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada epey konuşulan bir paylaşım oldu, detaylıca yazıp okuru sıkmak niyetinde değilim. Paylaşım özetle “Muhafazakârlar dünyevî hayatlarını istedikleri gibi yaşayamadıkları için seküler kesimin yaşadıkları özgürlüklere özenip buna ulaşamamanın öfkesiyle seküler hayata müdahaleci davranıyorlar.” tezini savunuyordu. Paylaşım bir hocaefendinin “Biz de şarap içeceğiz, vallahi günü geldiğinde cennette şarap içeceğiz.” dediği sohbetinden kırpılmış bir video ile desteklenmeye çalışılıyordu. Şaşkınlıkla paylaşımın tamamını okudum ve bu durumun nasıl böyle anlaşılmış olabileceğini düşündüm. Birçok kişinin bu kışkırtıcı paylaşımı onaylıyor olması “Hayır, öyle değil!” diye itiraz etmek için beni zorlasa da mesele zihnimde olgunlaşmadan fazlaca bir tepki vermenin etik olmayacağını düşündüğümden doğru kelimeleri bulmayı bekledim.
Bu düşüncede iki hareket noktası tespit edebildiğimi söyleyebilirim; birincisi, merkeze insanı alan hümanist bakış açısı. Paylaşımda muhafazakârların aslında “Biz eğlenemiyoruz siz de eğlenmeyin, biz içki içemiyoruz siz de içmeyin.” düşüncesiyle seküler hayata karşı çıktıkları iddiası savunuluyordu. Sanki dindarlar sırf seküler insanlara tepki olsun diye iman etmişler gibi bir algı temel alınıyor. Fakat dindar bir mü’min düşünce ve davranış merkezine Rabbini koyar ve motivasyonunu Allah ile olan ilişkisinden alır. Mü’min yeryüzünde tek bir inanan insan olmasa da ben iman ederim diyebilen, Allah’ı razı etmeyi bütün insanları razı etmenin önüne koyabilen kişidir.
Bunun yanında bir de paylaşımın ihtiva ettiği dindar insanın dünyevî hayatını “özgürce” keyfe ma yeşa yaşayamamasının öfkesini seküler insana yönelttiği şeklindeki görüş; dindar insanın asıl hedefinin dünyevî menfaatlerden olabildiğince özgürleşmesi olduğunun ıskalandığını gösteriyor. Mü’min insan ömrünü ihtiyaçları ile ihtirasları arasındaki farkı idrak etmekle geçirir ve esasında dindar insanın özgürleşmeye çalıştığı şeyler nefis ve hevâsının arzularıdır. Öyle ki dindar insanın bu özgürleşme isteği haddini aştığında hatırlaması için Yüce Yaratıcı “Dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas 28/77) buyurmuştur. Elbette insan neyden özgürleşmeyi tercih etmesi hususunda özgürdür, bu bir iman meselesidir.
İkincisi, bazı dindar insanların –paylaşımdaki ifadeyle söylersek “radikal İslamcıların”- uyarma ve dini hatırlatma metodunun cennete girmek için yapamadığı şeylerin bedelini seküler insanlara ödetmeye çalışması olarak algılanması. Haklılık payı olduğunu düşündüğüm bu noktada yine de içerisinde doğup büyüyüp yaşadığımız “gelişmekte olan” toplumun bir parçası olarak kabahatin büyüğünü dindarlara atfetmeyi “adaletsizce” şeklinde yorumlayabilirim.
Muhafazakârıyla seküleriyle, mesele her ne olursa olsun hata yapma fırsatını âdemoğluna vermeyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplum olduğumuzu düşündüğümüzde bu noktada esas konunun dindarlık olduğunu söylemek zor gözüküyor. Her gün hikâyesini bilmediğimiz pek çok insanla karşılaşıyor ve pazarda, markette, ATM sırasında, resmî kurumlarda vs. bir şekilde diyaloğa giriyoruz. Bu sosyal alanlarda çoğu zaman kimsenin işi insanları cennete veya cehenneme koymak da olmuyor. 21. yüzyılda dünya küçük bir köy hâline gelip yeni galaksiler keşfediliyorken bir dindarın bir sekülere “Ben içki içemiyorum sen de içmeyeceksin!” diye tepki göstermesi yahut seküler birinin içki içmeyen bir dindara “Senin yanında kendimi günahkâr hissediyorum, sen de içeceksin!” diyerek tartışmaya girmesi belki de girdirilmesi, toplum olarak daha önce pek çok kez tecrübe ettiğimiz ve hiçbir işe yaramamış olan kutuplaşmaya zemin hazırlıyor sadece. Bu noktada herkesin kendisine göre ötekisiyle birlikte yaşamayı başarması söz konusu oluyor ki bu da bir ahlak meselesidir.
Buraya kadar sosyal medyada yankı bulmuş bir paylaşımı iki farklı noktadan ele almaya çalıştım. Fakat bazen bir soru bütün bir konuyu özetleyebilir diye düşünüp yazımı özet mahiyetinde bir soru ile nihayete erdiriyorum:
Acaba bir dindara göre günah, bir sekülere göre de ahlaksızca olan “hırsızlık” durumunda müdahale etmek aslında “Çaldığın şeyi ben çalamadım sen de çalamazsın.” deme biçimi midir?
Umarım değildir.