Şiir ve Tarih

0

 

İnsan, duygu ve düşünce varlığı. Duygu hayatın akışkan yönü ile ilgili. Düşünce ise sabiteyi sağlayan, temel ilkeleri veren yeti. Söz varlığımız içinde düşüncenin imbiğinden geçip duygu alanında tesiri belirgin olan şiirlerin ayrı bir yeri vardır. Şiirlere yüklenen mısralar, hâfızalara emanet edilip asırdan asıra söz olup uçar gider. Dilin zirvesi ve rafine hâlidir şiir. Kâfiyeleri, selîkası, ölçüsü ile birlikte şiir başlı başına bir söz sanatıdır. Kur’an hem nesir hem şiir yapısıyla, inananlar için sözü nasıl ifade etmek gerektiği hususunda güzel bir örnektir. Belâgati itibarıyla Kur’an’la yarışamayanların, Kâbe’ye asılı (muallaka) şiirlerini kendi elleriyle oradan indirdiklerini tarih yazıyor. Yunus’un deyimiyle; “(…) Söz ola ağulu aşı / Yağ ile bal ide bir söz.”

Osmanlı padişahlarının birçoğunun edebiyatla meşgul oldukları bilinmektedir. İçlerinde şiir yazanların kendilerine mahsus mahlasları ve dîvânları vardır. Bu yazıda Osmanlı’nın yükselişinden çöküşüne uzanan çizgide birkaç padişahın şiirine yer vermek ve tarihin gidişatını şiir üzerinden okumak mümkün müdür, sorusuna cevap bulmak istiyoruz. Şiirlere bakılarak muhtelif konularda tarihle ilgili bir hüküm vermenin kolay olmadığının farkındayız. Bununla birlikte söz konusu şiirlerin, padişahların düşünce, muhayyile ve kaleminden çıkmış olmasını önemsiyoruz. Ne de olsa kendi halet-i rûhiyeleri ile ilgili bizlere bir şeyler söylemişlerdir.

 …

Fatih Sultan Mehmet (v. 1481), Osmanlı’nın yükseliş dönemindeki en önemli sultanlardandır. Avnî mahlası ile şiirler kaleme almış olan padişahın, “Hüner bir şehr bünyâd etmektir / Reâya kalbin âbâd etmektir” sözü Osmanlı siyaset felsefesinin adeta temel ilkesi gibidir. Konstantiniyye’nin fethedilip İstanbul olması yolunda Fatih Sultan’ın ilmî, mimarî, askerî, iktisadî açılardan özel gayretinin olduğu bilinmektedir. Avnî’nin aşağıdaki şiiri, devletin yükseliş heyecanı ile birlikte onun hayal-hânesini süsleyen ve hayata bakışını özetleyen bir mâhiyet arz eder.

İmtisâl-i câhidû fi’llâh olupdur niyyetim.

Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir gayretim.

Fazl-ı Hakk ü himmet-i cünd-i ricâlullah ile;

Ehl-i küfrü ser-te-ser kahreylemektir niyyetim.

Enbiya vü evliyaya istinadım var benim;

Lütf-i Hakk’tan hemen ümid-i feth-i nusretim.

Nefs ü mâl ile n’ola kılsam cihanda ictihad;

Hamd ü lillah var gazaya sad-hezaran rağbetim.

Ey Muhammed, mucizât-ı Ahmed-i Muhtar ile

Umarım galip ola a’dâ-yı dîne devletim.

Kanunî Sultan Süleyman (v. 1556), Osmanlı Devleti’nin hemen her açıdan zirveye çıktığı dönemi temsil eder. Kanûn-ı kadîm tabiri, daha çok onun dönemine işaret eder. Devlet-i Aliyye’nin bu denli cihan devleti olmasında Kanunî yanında Sokollu Mehmet Paşa, Mimar Sinan, İbn Kemal, Ebu’s-Suud Efendi, Karahisarî, Fuzûli, Bâkî gibi her biri kendi sahasında muhteşem olan isimleri hesaba katmak gerekir. Muhibbî mahlasıyla şiirler kaleme alan Kanunî’nin aşağıdaki şiiri, onun engin tecrübesi ve gönül dünyasının bir hâsılası olarak tebellür eder.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.

Saltanat didükleri ancak cihân gavgasıdur;
Olmaya baht ü saâdet dünyada vahdet gibi.

Ko bu ıyş u işreti çün kim fenâdur âkibet!
Yâr-i bâki ister isen olmaya tâat gibi.

Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü adet;
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi.

Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol;
Olmaya vahdet makamı kûşe-i uzlet gibi.

Sultan III. Mustafa (v. 1774), Cihangir mahlasıyla şiirler kaleme almış bir padişahtır. Onun dönemi, özellikle Osmanlı-Rus harplerinin hüküm sürdüğü, toplumda bir takım ahlakî yozlaşmaların görüldüğü dönemdir. Uzun süre (yirmi yedi yıl) kafes hayatı sürmüş olduğundan gerek psikolojisini gerek toplumsal yapıyı ifade eden aşağıdaki şiiri, aynı zamanda devletin içinde bulunduğu durumuna da işaret eder niteliktedir.

Yıḳılupdur bu cihân, ṣanma ki bizde düzele.

Devleti çarḫ-ı denî virdi ḳamu mübteẕele.

Şimdi ebvâb-ı saʽâdetde gezen hep ḫaẕele,

İşimüz ḳaldı hemân merḥamet-i Lem-Yezel’e.

Osmanlı’nın son dönem padişahlarından Sultan Abdulaziz (v. 1876) devri, asrîleşmenin hızla hüküm sürdüğü bir dönemdir. Batı dünyasını ve Mısır’ı ziyaret eden padişah, devletin kendini idâme ettirebilmesi adına donanmaya, askerî okullara, devletin kurumsal kimliğinin yeniden yapılanmasına önem atfetmiştir. Karadağ, Girit, Bulgar isyanlarının birbirini kovaladığı bir dönemde devleti yönetmiş olan Sultan, bir darbe ile tahttan indirilmiş ve vefâtının keyfiyeti tartışmalara konu olmuştur. Sultan’ın aşağıdaki şiiri, nasıl bir derbeder hâlet-i rûhiye içinde olduğunu resmeder.

Bî-huzûrum, nâle-i mürg-i dil-i dîvâneden.

Fark olunmaz cism-i mârım, bozulmuş lâneden.

Bunca derd ü mihnete katlandığım ya neden?

Terk-i cân etsem de kurtulsam şu mihnethâneden!…[1]

Halk arasında Sultan Reşat olarak bilinen V. Mehmet (v. 1918), ömrünün son dokuz yılını padişah olarak geçirmiştir. Sultan II. Abdulhamid’e yapılan bir darbe sonucu tahta çıkarılan Sultan, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasi uygulamalarının gölgesinde kalmıştır. Padişahlığı, denilebilir ki, isyanlara, savaşlara, yıkımlara tanıklık yaparak geçmiştir. Sultan II. Abdulhamid döneminde sarayda yaşamak zorunda kalışı, ardından tahta çıktığında çeşitli gâilelerin art arda gelişi onu epey yıpratmış olsa gerektir. Bununla birlikte Çanakkale Savaşı’nın zaferle neticelenmesi, uzun yıllar savaş cephelerinde kaybeden Osmanlı toplumu için bir ümit ve moral olmuştur. Bununla birlikte Sultan’ın, Çanakkale zaferi için kaleme aldığı şiiri, bir tür teselli mâhiyetindedir, denilebilir. Nitekim, I. Cihan Harbi’nin hemen devamında İstiklal Harbi başlamış ve artık Osmanlı Devleti, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk devletleri içindeki yerini almıştır.

Savlet etmişdi Çanakkal‘aya bahr ü berden,
Ehl-i İslâmın iki hasm-ı kavîsi birden.

Lâkin imdâd-ı İlâhî yetişip ordumuza;
Oldu her bir neferi kal‘a-i pûlâd-beden.

Asker evlâdlarımın pişgeh-i azminde,
Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen.

Kadr u haysiyyeti pâmâl olarak etdi firâr,
Kalb-i İslâma nüfûz etmeğe gelmiş-iken.

Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ;
Mülk-i İslâm’ı Hudâ eyleye dâim me’men.[2]

Buradan hareketle şunu söylememiz mümkündür. Sultanların, devlet adamlarının, yönetici sınıfının şiirleri üzerinden, Devlet-i Aliyye’nin tarih içindeki durumu, gidişatı, toplumsal yapısı, kişilerin hâlet-i rûhiyeleri, umutları konularında bir öngörüde bulunmak olası görünüyor. Kronolojik olarak padişahların şiirlerinden hareketle böyle bir resim okunabilir mi? Şahsen bunu imkân dâhilinde görüyorum. Lâkin konu, edebiyatçılar yanında tarihçilerin, sosyologların, Türk-İslam düşüncesi üzerine çalışanların nazarlarına muhtaç durumdadır.

Kaynakça

[1] https://www.youtube.com/watch?v=dx_Cis0ZGZ0 [Erişim: 03.04.2022]

[2] http://isamveri.org/pdfsbv/D00058/2005/2005_DOGANE.pdf

Önceki İçerikŞen Ramazan’a Tarih
Sonraki İçerikTürk Dünyası Kültür Başkenti Bursa’da Tasavvuf Kültürünün Macerası
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam Felsefesi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 2009 yılında Kırklareli Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak atandı. Hâlen aynı üniversitede görev yapmaktadır. Çalışma alanları klasik dönem İslam Felsefesi ile Son Dönem Türk Düşüncesi'dir. Batılılaşma, yerel kültür ve düşünce tarihi, biyografi konuları özel ilgi alanıdır. Beş özgün, iki çeviri, bir editörlüğünü yaptığı kitabı vardır. Kaleme aldığı makale çalışmaları, akademik ve süreli dergilerde yayımlanmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here