Yaşlılık, hayatın ikinci baharıdır. Çocukluk, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinin ardından gelen bu mevsimde, önceki yaşantıların derinlikli bir muhasebesi yapılır. Yaşlıların ruh hâli, bu muhasebeden çıkan faturanın niteliğine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Faturasında borç hanesi düşük, alacak hanesi yüksek çıkanlar bu dönemi olabildiğince huzurlu geçirirler. Aksi bir tabloyla karşılaşanların ise huzursuzluk sendromu ağır basan bir yaşlılık dönemi geçirmesi muhtemeldir. Yaşlılık dönemi, acısıyla tatlısıyla bir ömre yayılan yatırımların beraberinde getirdiği hayal kırıklığı, pişmanlık, yılgınlık, doygunluk, tükenmişlik gibi duygusal çıktılarla doludur. Yaşlıların halet-i ruhiyesi, bu duygulardan hangisi ya da hangileri tarafından denetlendiğine bağlı olarak farklı görünümlere sahne olur. Bu çerçevede, ruh dünyalarını olumlu duyguların yönettiği yaşlıların yaşam doyumları yüksektir. Aksi yönde duyguların baskın olduğu yaşlılarda ise yaşam doyumundaki gerilemeye bağlı olarak, endişe ve kaygı düzeyinde yükselişler görülür. Bu durumda, stres, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkların görülme sıklığı artar.
Gençler ve yetişkinlerle mukayese edildiğinde, yaşlıların psikolojik sağlığı ile fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal sağlık göstergeleri arasında daha güçlü bir bağlantı vardır. Bu göstergelerden birinde meydana gelen küçük bir değişim sinyali bile, yarattığı kelebek etkisiyle diğerleri üzerinde zincirleme reaksiyonlara neden olur. Sözgelimi, fiziksel sağlığı istikrarlı olmayan bir yaşlının, ruhsal, zihinsel ve sosyal sağlığında da sorunlar yaşıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Bu yüzden, kronik hastalıkları nedeniyle uzun süre genel sağlık sorunlarına maruz kalanlarda tatminsizlik, karamsarlık, hayattan geri çekilme, ölüm kaygısı ve korkusu gibi artan huzursuzluk belirtileri görülür. Yaşlılar, bu türden semptomlarla başa çıkmak ya da en azından onların etkisini azaltmak için bireysel ve toplumsal telafi mekanizmalarını ve süreçlerini harekete geçirir. Bu onarıcı/iyileştirici sistemleri ve süreci besleyen faktörlerin başında dinî motivasyon kaynakları gelir. Yaşlıların tercihlerine kaynaklık eden dinî etkinin gücü arttıkça, sorunlarla mücadele ve başa çıkma potansiyeli de artar. Genel olarak yaşlıların dinin inanç boyutuna yönelimleri, fiziksel yeterlik gerektiren namaz ve hac gibi dinî pratiklere katılımlarına göre daha yüksektir. Ancak, bu durumun tek bir istisnai örneği vardır: Ramazan pratikleri.
Yaşlılıkta Ramazan, dindarlığın inanç, ibadet, bilgi, duygu ve etki gibi tüm boyutlarının yanı sıra, dinî sosyalleşmenin de zirveye çıktığı bir zaman dilimidir. Yaşlı yürekler Ramazan iklimine girdiğinde her zamankinden farklı bir coşku ve heyecanla atmaya başlar. Esasen Ramazan ile yaşlılar arasındaki ilişki, birbirine gönülden bağlı iki eski dost arasındaki ilişki gibidir. Uzun yıllara yayılan bu halisane ilişkide sayısız hatıralar biriktiren kadim dostlar, bütün bir yıl kavuşacakları günün hasretiyle yanıp tutuşurlar. Yaşlı dostlar, o günün heyecanını günler, hatta aylar öncesinden yaşamaya başlar. Onlardan bazıları, Ramazan’a o kadar âşık ve hatırasına o kadar bağlıdır ki ondan ayrılmaya, onu gönül hanesinden uğurlamaya rıza göstermez. Buna bir türlü içi elvermez. Bu yüzden yaşlılar sağlıkları el verdiği ölçüde, tüm yılı oruçlu geçirmek isterler. Hatta bazıları sağlıklarından olmak pahasına bile olsa, yıl boyunca onunla gizli gizli buluşmaya devam eder. Bazıları ise üç ayların gelişiyle birlikte haftalık pazartesi-perşembe temrinleriyle büyük buluşmaya hazırlanır. Vuslata erdiklerinde ise birbirlerini nasıl ağırlayacaklarını şaşırırlar. Hasretle bekledikleri kavuşma ânının heyecanı, kıvancı ve neşesi tarifsizdir. Bu buluşma, iki kadim dostun bereketli sohbetleri sayesinde içtenlikli paylaşımlara yol verir.
Bu özlem dolu kavuşma, kıdemli bir din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni ile müdavim öğrencileri arasındaki karşılaşma gibidir. Ramazan mektebinin kıdemli öğrencileri, ilerlemiş yaşlarına rağmen, öğretmenlerine ilk günkü heyecanla kulak kesilir, söylediklerini pür dikkat dinler, akıl ve gönül defterlerine kaydederler. Üstelik derste öğrendikleriyle de yetinmez, ertesi günün ödevlerini merakla bekler ve onları titizlikle not ederler. Ramazan öğretmen, ilk dersine, hayat boyu öğrenmeyi kendilerine ilke edinen sevgili öğrencilerine teşekkür ederek başlar. Derslerine her zamanki gibi dört elle sarılmalarından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Azim, sebat ve kararlılıklarını takdir ettiğini belirtir. Böyle devam ederlerse kariyer hedeflerine ulaşmalarının an meselesi olduğunu vurgular. Öğretmenlerinin bu yaklaşımı, öğrencilerin motivasyonunu, derslere olan merak ve ilgilerini bir kaç kat daha artırır. Onun sözleri, öğrencilerin gönüllerinde umut ışıkları yakar, gelecekle ilgili endişelerini azaltır, korkularını yatıştırır ve kaygılarını teskin eder.
Ramazan ile yaşlılar arasındaki ilişki, emektar bir din görevlisi ile cemaati arasındaki ilişkiye benzer. Ramazan, kendisine gönülden bağlı cemaatine, ibadetlere müdavemetin manevi sağlıkları üzerindeki etkisinden bahseder. O, bu seçkin topluluk nazarında ibadetlerin sadece dinî pratiklerden ibaret olmadığının farkındadır. Oruç, namaz, mukabele ve zekât gibi ibadetlerin aynı zamanda yaşlıların hayatın yükünü birlikte sırtladığı, dertleştiği, sorunlarına beraberce çözüm aradığı, tecrübelerini paylaşıp hâlleştiği önemli bir dinî sosyalleşme imkânı sunduğunu bilir. Bu nedenle o, cemaatine ibadetlere katılımın, sadece manevi doygunluğa yol açmayacağını söyler. Bu durumun, aynı zamanda yaşlılık sorunlarını akranlarıyla paylaşarak rahatlamalarına, birlikte çeşitli başa çıkma stratejileri geliştirerek çözümler üretmelerine ve nihayet yaşam doyumlarının yükselmesine katkıda bulunacağını hatırlatır.
Yaşlılar, toplumların hafızasıdır. Onlar, bilgi, görgü ve tecrübeleriyle kültürel hafıza zincirinin en önemli halkasını oluşturur. Kendilerinden önceki kuşaklardan edindikleri, kendi kuşaklarının yaşantılarıyla güncelledikleri kadim düşünce, bilgi ve tecrübeleri itina ile muhafaza ederler. Ömür sermayelerinden biriktirdikleri ve özenle taşıdıkları hatıralarıyla birlikte sonraki kuşaklara aktarırlar. Bu sayede kuşaklar arasında muhkem gönül köprüleri kurarlar. Geçmiş ile geleceği birbirine bağlayan bu köprülerin sağlamlığı, yaşlılarına verdikleri değerle doğru orantılıdır. Bu yolla aktarılan beşerî, kültürel ve dinî sermayenin gücü, takdir edilen kıymet ölçülerine göre şekillenir. Yaşlılarını el üstünde tutarak baş tacı eden toplumların sermaye stoklarının sağlamlığından kuşku duymamak gerekir. Yaşlılar, aynı zamanda, kültürümüzün köşe taşlarıdır. Onlar kültürel dağarcığımızı zenginleştiren müstesna kelime ve kavramların muhafazakâr taşıyıcılarıdır. İlim ve irfan hazinemizin üstatları, marifet divanımızın ise pirleridir.
Yaşlılar, kültürel rotamıza bilgi, beceri ve tecrübeleriyle yol gösteren kılavuz kaptanlardır. Toplumsal şemalarımızı biçimlendiren, yeni kuşaklarla tanıştıran ve toplumun farklı kesimlerine aktaran gönüllü kültür elçilerimizdir. Onlar kültürel yabancılaşma karşısında ortak aklın ve oydaşmanın, olağanüstü zamanlarda ise toplumsal vicdanın ve sağduyunun sesidir. Bu yüzden korona günlerinin beraberinde getirdiği zorunlu kısıtlamaları, uzun vadede yaşlılara yönelik kategorik ayrımcılıklara dönüştürmekten kaçınmalıyız. Aksine Ramazan günlerini altmış beş yaş üstü sokağa çıkma yasağının ardından vaktinin tamamını evde geçirmek zorunda kalan yaşlılarımızın değerini yeniden fark etmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Gönül dünyamızda onların kadr ü kıymetini takdire yönelik yeni pencereler açmalıyız. Hâsılı, bunları başardığımızda birbirleriyle ilişkileri âdeta yapışık ikizler gibi olan Ramazan ve yaşlıların muhabbetli buluşmasına gönül diliyle biz de eşlik etmiş oluruz.
Hocamızın kalemine ve gönlüne sağlık. Hoş benzetmelerle Ramazan’ı daha iyi idrak etmemize vesile oluyor.