Sevgili dostum,
Gönderdiğin mektupta bana şu soruyu yöneltmişsin: Temsil ile tesir arasında nasıl bir bağlantı var? Bu çok mühim bir soru. Belki ayrıntılı cevaplar veremeyeceğim ama gönlüme düşen bazı hususları sizinle paylaşmak isterim.
Öncelikle temsil; misil, benzetme, teşbih, bir şeyin benzerini yapmak, kopyasını çıkarmak, çoğaltmak gibi anlamlarda kullandığımız bir kelime. Bu anlamların yanında, bir kişinin, kuruluşun veya kurumun yahut bir topluluğun adına davranmak anlamı da var. Tiyatro anlamı da var; seyirci önünde bir gösteri yahut oyunu sunmak… Geniş bir anlam dünyasına sahip. Mesela hukukî açıdan başkası adına hareket etme, bir kişiyi, derneği, şirketi ve grubu temsilen bir toplantıya iştirak etmekten söz edilir. Şunu anlıyoruz: Bir asil olan var, bir de onu temsil eden.
Temsilde esas olan liyakatli ve sadakatli olmak esastır. Birini temsil edeceksem, o temsil ettiğim kişinin yetkinliğine sahip olduğum gibi, onun hukuki ve manevî haklarını koruyup gözetecek bir sadakate de sahip olmam iktiza eder. Bu demektir ki herkes temsil kabiliyetine sahip olamayabilir. Bunun için gerekli olan liyakatin temelinde, yetişkinlik aranmalıdır. Fıkıh ilminde mükellefiyetler için “akıl baliğ olmak” şeklinde nitelendirilen vasıf, hayrını şerrini tefrik edecek, varlığının farkına varmış, kavramları yerli yerine oturtarak düşünebilen, temyiz kabiliyetine sahip sorumluluk sahibi olabilecek kişiyi işaret eder. Burada bir yetkinlik söz konusudur; akıl baliğ olan, hesabını kitabını bilen insandır. Liyakat, buradan başlayarak, kimi, nasıl ve ne için temsil edeceksen o temsil edeceğin kişi yahut kurumun hak ve hukukunu koruyacak nitelikte olmalısınız. Keza sadakat, dilimizde genel olarak “bağlılık” anlamına kullanılıyor. Bir kişiye, görüşe, davaya, inanca, kuruma veya kuruluşa bağlı olmak… Ama bir de kelimenin doğruluk ve dostluk anlamı var. Doğru insan, emin insan, emaneti taşıyan insan. Bunu hakikî dostlukla birlikte düşünürsek doğru, güvenilir, sır saklayabilen, birlikte yola çıkılabilecek insan anlamı çıkar.
Sözümü toparlayayım: Temsil, öyle kolay bir hâl değildir… Zor bir süreç. Liyakatli olmak için bir çaba içine girecek, kendini yetiştirecek, tecrübe kazanacak, kendi hakikatine yabancı olmayan, maharetli kişi olmaya gayret edeceksin. Sürekli kendisini yenileyen, hayatın manasını ve mahiyetini çözmeye çalışan insan. Bu bir yönüyle eğitim ve öğretim, öteki yönüyle tecrübeyle yani uygulamayla, denene denene sağlanacak bir yetkinliğe işaret eder. Şöyle ifade edeyim; neyi ve kimi temsil edeceksem, onun bir “misli”, bir “benzeri” veya “dengi” olmalıyım. Bu olursa temsil kolaylaşır. Şimdi bir kendimizi Müslüman olarak tanımlıyor ve bulunduğumuz muhitte İslam’ı temsil ediyorsak, evvelemirde temsil ettiğimiz dinin temel bilgilerine sahip olmak ve bunları yaşamak zorundayız. Sözle değil, bilme ve eyleme faaliyetiyle yetkinliğimizi tevarüs edeceğiz. Bunun yanında, inandığımız, bildiğimiz ve eylediğimiz yani uyguladığımız değerler manzumesine sadık olacağız. Ne demek istiyorum? Şunu söylemek istiyorum: Allah’a, Peygamberine sadık olmadan yani mutlak bir bağlılık tesis etmeden, iç dünyamda adaleti ikame etmeden, şüphelerden arınarak müstakim olmadan temsil kabiliyetini geliştiremem.
Buradan hareketle şunu ifade etmek isterim: Sadece bileni değil, onu yaşayan, güvenilir ve sadık kişilerin temsili, sahih ve sağlam olur. Temsil kabiliyetine eren kişinin de sözü, kelâma tebdil eder. Kelam, orada basit bir söz olarak kalmaz, yaralar; tesir eder, iz bırakır. Bu anlamda temsil kabiliyetine eren kişinin söze de ihtiyacı olmaz; o, hâliyle konuşur… Biz buna örneklik diyoruz. Örneklik, yani “misal” olan kişi; temsil eden, temsil edilmek istenen, taklit edilmek istenen insan… Toplum olarak bu anlamda “misal” şahsiyetleri yetiştirme vazifemiz var.