Yeni Şafak’tan Ayşe Olgun, gazetelerinin Pazar Eki’nde Mustafa Kutlu’nun bir yazısından hareketle Mevlid konusunu gündeme aldıklarını söylemiş ve bendenizin cevaplaması için bazı sorular göndermişti. O sorulara verdiğim cevapları, 7 Şubat 2021 günü Pazar Eki’nde “Zihnî Değişim Yaşıyoruz” başlığıyla yayımlamışlardı. Söyleşide ele alınan konuların, öncelikle öğrencilerimizin ilgisini çekebileceği ve belki yeni çalışmalara konu olabileceği düşüncesiyle www.dusuncefeneri.com’da da yayınlamanın faydalı olacağını düşündüm.
Söz konusu dosyaya konu olan, Mustafa Kutlu’nun yazısında Mevlid geleneğinin bir şekilde hayatımızdan çıkıp gittiği düşüncesi dile getirilmekteydi. Daha çok gözleme dayalı bu düşünce, farklı açılardan tahlile ihtiyaç duymaktaydı. Belki bu soruşturmalar, durumu sağlıklı tasvir ve tahlil etmeye katkı sunacaktır. Bunu bilemiyorum ama şurası bir hakikat: Değişim baş döndürücü bir tecrübe yaşatıyor bize. Peki, bu değişim rüzgârına rağmen bizi biz yapan kültürel değerleri yeniden nasıl var edebiliriz? Kuşkusuz bu soru etrafında çokça çalışmalar yapmak lazım. Durum tespitine ve geleceğe ilişkin tasarımların inşasına ihtiyacımız var.
Sözü fazla uzatmadan, söz konusu soruşturmaya verdiğimiz cevapları takdim edelim:
***
Mevlid geleneği dünden bugüne günlük hayatımızda nasıl bir değişime uğradı?
Mevlid geleneği, geniş halk kitlelerini derleyip toparlayan bir gelenektir. Mevlid okumalarının yanında tevşih ilahileri, mukabeleler, getirilen salavatlar, okunan tekbirler, ikram edilen gül kokuları, lokumlar vs. başlı başına bir dünya… Bu dünyayı, mesela Âkif Safahat’ta Said Paşa İmamı’nı tasvir ettiği şiirinde çok güzel dile getirir. Derlenip toparlanma, buluşma, hâlleşme ve dertleşme zemini inşa ediyor. Ama bu zaman içinde değişime uğruyor.
Burada nasıl bir değişimden söz ediyoruz? Bu konuda sosyolojik bir tespit yapmaya imkân veren araştırmalar yapılmamıştır. Dolayısıyla, Mevlid geleneğinin değişim seyri, sadece gözleme dayalı bir kısım tespitlerden ibaret olacaktır. Fakat bu gözlem sadece Mevlid geleneğiyle mi sınırlı kalacak? Daha doğrusu, sadece Mevlid geleneğimizde mi bir değişim yaşandı? Hayır. Başta mahalle ve komşuluk ilişkileri olmak üzere, aile ilişkilerinde, yeni bir aile kurma, evlenme, düğün, doğum ve hatta ölüme ilişkin yas kültüründe de benzeri değişimi söyleyebiliriz. Şunu demek istiyorum: Evet, bir değişim yaşanmaktadır ama bu birbirini takip eden hayata dair temel tutum ve davranışlarda görülen bir durumdur. Öncelikle sorunuza buradan bakmak icap eder: Göçler, şehirlerin hızla büyümesi, ekonomik ve sosyal şartlar değişimi tetikliyor.
Evet, Mevlid geleneği de buradan nasibini alıyor. Lakin şunu da söylemeliyiz: Değişen mahalle algısına rağmen, camilerde hâlâ Mevlid meclisleri kuruluyor. Şehirlerde, bilhassa metropollerde köy ve hemşeri dernekleri az da olsa bu geleneği canlı tutmaya çalışıyor. Çok yaygın olmamakla birlikte, doğum, ölüm, düğün ve asker uğurlama törenlerinde Mevlid meclisleri kuruluyor. Bu konuda 2007 yılında yaptığımız bir Mevlid Sempozyumu var… Bu vesileyle yaptırdığımız araştırmada, yukarıda temas ettiğim göç, şehirlileşme ve eğitim gibi etmenler sebebiyle Mevlid geleneğinin bir şekilde insanlarımızı hâlâ derleyip toparladığını, bilhassa Rumeli’de dindarlık göstergesi olarak varlığını koruduğunu ve millî kimliği inşa eden bir aktör olarak önemli görevler icra ettiğini görmüştük. Ama bu yeterli mi? Bu ayrı bir soru; bunu tetkik etmek lazım.
Bunun sebebi sizce nedir?
Evet, değişimin sebeplerine yukarıda kısaca temas ettik… Mevlid, buluşturuyordu. Şimdi belki başka buluşma noktaları bulundu? Bunu bilemiyorum. Yahut bireyci kültürün yaygınlaşması, yalnızlaşma, yabancılaşma gibi amiller etrafında da bu konu değerlendirilebilir. Bu meyanda komşuluk, akrabalık, arkadaşlık ve ahbaplık ilişkisinin değişimi… Değişim diyorum ama asıl zayıflamadan söz edilebilir. Bütün bunlar buluşturucu, bir araya gelmeyi öngören ve toplumcu kültürü besleyen Mevlid geleneğine de yansımış olabilir.
Bütün bu tespitler, yukarıda da dediğim gibi, verili malzemeden hareketle yapılan tahliller değil. Birer durum tespiti… Ancak Mevlid geleneğindeki değişimin, sosyal değişim yanında zihnî değişimle de doğrudan alakası var. Şunu demek istiyorum: Dinî kültür ve düşünce ekseninde değişim, geleneği de etkiledi… Daha açık bir ifadeyle, Mevlid sadece Mevlid Kandili’ne toplumu bir araya getiren bir metin değildi; kandillerin yanında sevinç ve matem günlerimizde neşidemiz, millet olarak karşılaştığımız felaket ve hüzün zamanlarında sığındığımız huzur limanıydı. Bunun böyle olduğunu görüp, millet ruhunu canlı tutan bir olgu olarak değerlendirilmesi gerekirken, bazı dindar çevrelerin ve okumuş yazmış kesimin acımasız eleştirilerinin muhatabı hâline geldi. Mevlidi eleştirerek “geleneksel dinî anlayışı” eleştirdikleri zehabına kapılanlar oldu. Tabii bu geniş bir konu… Ama şu kadarını söyleyeyim, seksen sonrası artan tercüme hareketleri, yerli pratiklerin tenkidinin önünü açtı. Kıraat, musiki, şiir, sanat gibi insanî dili dışlayan bir dindarlık anlayışının beraberinde ortaya çıkan durumdan söz ediyorum. Belki içinde samimi çıkışlar içerse de bu türden yaklaşımlar, dindarlığı kendi mecrasından uzağa düşüren ve tecrübeyi yok sayan bir zihnî dönüşümdür. Fakat bütün bunlara rağmen, son yıllarda kendi tarihî tecrübesinden yararlanarak yeniden inşa olan bir zihniyetten de söz edebiliriz. Bu bakımdan Mevlide olan ilginin en azından akademik ortamda arttığını da söylemek isterim.
Son yıllarda Mevlid üzerine önemli kitaplar hazırlanıyor. Bir yandan ilmî anlamda çalışmalar yapılırken diğer yandan günlük hayatımızdan çekiliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, Mevlid üzerine yapılan çalışmalar, 2007’de ve daha sonra Mevlid’in yazılışının 600. yılı dolayısıyla yaptığımız 2009 yılındaki uluslararası sempozyumla ivme kazanmıştır. Bu tarihlerden önce yapılan çalışmalar, merhum Necla Pekolcay hocamızın doktora tezi, Ahmet Ateş ve Faruk Kadri Timurtaş hocamızın çalışmaları… Mevlid türüne dair yapılan birkaç tez. Bir de merhum Muhammet Tayyip Okiç hocamızın alanında klasikleşen makalesi vardı. Bunlar zor zamanlarda ortaya konmuş fevkalade önemli eserler. Daha başka yayınlar da yapıldı. İsimlerini burada teker teker tadat edemeyeceğim neşirler. Bu neşirler, Mevlid okuma faaliyetlerini canlı tuttu. Bendenizin işaret ettiği çalışmalar, akademik çalışmalardır.
2009’da biz, sempozyumla birlikte bir de Mevlid Belgeseli hazırlamıştık. Diyanet İşleri Başkanlığı da Uğur Derman ve Mehmet Akkuş hocamızın hazırladıkları güzel bir metin neşretmişti. Bu çalışmalarda, asıl muradımız, Mevlid metninin yani Vesiletü’n-Necât’ın metin değerinin ortaya çıkartılmasıydı. Neden? Çünkü yukarıda temas ettiğim dinî düşüncedeki dönüşüm, Mevlidi ve bu toprakları mayalayan temel kitapları “popüler kültür” enstrümanı olarak tahfif ve tezyif ediyorlardı. Hâlâ bu görüşte olanlar vardır. Ama ilmî bakış, metni temel alarak incelemeyi ve bu inceleme neticesinde bir sonuca varmayı gerekli kılar. Evet, Mevlid bir mesnevî nazım şekliyle yazılmış bir şiirdir ama ilmî temeli olan bir şiir… Bu sempozyumların metinleri ortadadır; orada biz bunu ortaya koymaya çalıştık. Bu gayretin neticesi, bazı ilim adamlarımızın daha evvel yapılan Mevlid şerhlerini neşretmeye, mevlid türü içinde nazmedilen diğer metinleri de yayınlamaya sevk etti. Böylece Mevlidnâme ve Mevlid Külliyatı gibi eserler ortaya çıktı. Yeni Mevlid belgeselleri, filmler yapılmaya başlandı. Bunlar güzel gelişmelerdir. Asıl değişim bu mecrada olacaktır. Zamanın ruhuna uygun kültürel bir mecraya sahip olacaktır.
Burada şunu belirtmek isterim: Evet, eleştirenler, görmezden gelenler, unutturmak isteyenler, tahfif ve tezyif edenler olacaktır ama bu toprağı mayalayan irfan membaları hiçbir zaman kurumayacaktır. Ben bu anlamda çok umutluyum. Bunu sadece Mevlid özelinde de söylemiyorum… Bütün bir kültür ve sanat hayatımız için söylüyorum. Akademik çalışmalar, yapılan yayınlar, samimi niyetle ve mütevazı gayretlerle yapılan çalışmalar, o zamana meydan okuyan klasiklerimizi, sanatımızı ve edebiyatımızı yeniden canlandıracak, irfan kaynaklarına dönük ilgiyi artıracaktır. Bu bakımdan yayınların artmasında fayda var. Peki, mesele nedir? Mesele, yeni dil imkânlarıyla genç kuşakları bu membalarla buluşturmak. Bunun için çalışmak, projeler üretmek gerekiyor. Velhasıl şunu söyleyeyim: Günlük hayatımızdan bihakkın çekilen bir şey yok… Sadece biraz güneş tutulması yaşıyoruz. Her şey zamanla yerine oturacaktır.