Öğrenilmiş Cehalet

0

 

Cehaletin birçok türü bulunur: Basit, aldanmışlık, katmerli ve öğrenilmiş…

Basit cehalet; bilmemek ama bilmediğinin farkında olmaktır.

Aldanmışlık cehaleti; gaflete düşmek, boş bulunmak; bir an zevkin, hırsın ve öfkenin esiri olmak; saptırıcı bir telkinle yanlış inanç ve kanaate kapılmaktır.

Katmerli cehalet; bilmediği halde bilmiş havasına girmek, malumatfuruşluk şovuna kalkışmak ve kendisine bilgi hamalı muamelesi yapmaktır. Buna eskiler cehl-i mürekkep demişlerdir.

Kör cehalet; gözünü ve kulağını hakikate kapamak, dilini hakikatten alıkoymak ve aklını gereğince kullanmamaktır. Müşrik toplumlar için kullanılan “cahiliye toplumu” tabiri bu tür cehaleti ifade etmektedir.

Öğrenilmiş cehalet ise kişinin bildiğini saptırması, algı oluşturma peşine düşmesi, yanlışı doğru göstermesi, hakikati perdelemesidir. Bu tür cehalet bilgisizlikten değil, bilginin yanlış kullanılmasından, olgunun algıya kurban edilmesinden, hakkın ve hakikatin paranteze alınmasından kaynaklanır. Kişinin bilgiyi kinine, nefretine ve öfkesine alet etmesi, arzu ve isteklerine göre kullanması, amacından ve anlamından saptırması, mesajın veya metnin tamamını görmezden gelmesi bu cehaletin belirtileri ve göstergeleridir. Bu cehalet, diğer cehalet türlerinden unsurlar ve belirtiler taşır ama daha karmaşık ve sofistikedir. Eskilerin “bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür” dediği türdendir.

Peki, bu cehalet niçin tercih edilir? Piyasa yapma arzusundan, hevaya kapılıp bir hevesin peşine düşmekten, ne oldum delisi olmaktan, aldanmışlık hastalığına yakalanmaktan, kibrin verdiği baş dönmesinden, kin ve öfke sarmalına hapsolmaktan, sosyal medyanın düşünce sisine maruz kalmaktan, kendini beğenmişlikten, zihniyet değişmesinden, akıl kamaşmasından, karın şişmesinden, içindekinin taşmasından…

Basit cehalet sahibinden başkasına zarar vermez.

Aldanmışlık cehaleti bazen basit ve önemsiz gibi görünür ama ciddi bedeller ödetir. Araba kullanırken telefona bakıp kaza yapmak, telefon sahtekârını gerçek savcı veya polis zannedip para kaptırmak, şeytanın vesvesesine ve saptırıcı telkinlere kapılıp günah ve hataya düşmek gibi.

Katmerli cehalet can sıkıcı, bıktırıcı ve yıldırıcıdır. Böylelerinden uzak durulduğunda veya aynı ortam paylaşılmadığında zararları bir şekilde önlenebilir.

Kör cehalet inat ürünüdür, uğraşmaya değmez. “Ne halin varsa gör” veya “senin yolun sana benim yolum bana” deyip yanından uzaklaşmak en çıkar yoldur.

Ama öğrenilmiş cehalet gaflet, dalalet ve ihanetten hepsini ya da en az birini içinde barındırır. Gafletin dibini bulan, dalalet çukuruna yuvarlanan veya kendi değerlerine ihanet eden, toplumuna tepeden bakan kişilerde görülür. Bunlar kimi zaman kaçkın yorumcu kılığında, kimi zaman krize girmiş düşünce adamı sahtekârlığında, kimi zaman entel havalarında, kimi zaman bilgiç bilim adamı kılığında, kimi zaman savrulmuş derviş bayağılığında ortaya çıkarlar. Buldukları hak sözün ardına sığınıp batıla hizmet ederler; zaman zaman merdiven altı fetvacısı, karmaşa ve kargaşa fırsatçısı, fitne fücur goygoycusu, mahalle belalısı, felaket tellalı, malumat hamalı; dış güce dayanan, varlığını benciliğine adayan, bir koyup on sayan, yan mahalleye göz kırpan, yad yabana selam çakan, kendi mahallesine yan bakan rollerinde sahne alırlar.

Bunlar bütün mesailerini kirli çamaşır bulmaya, bulduklarını abartmaya, meydan yerinde teşhir etmeye, günah hata dedikodusu yapmaya ayırmışlardır.

Ayıpları ortaya dökmek, döküntü üzerinde tepinmek, başkalarını ezerek kendi ezikliklerini bastırmak, herkesi günahkâr göstererek günahlarını örtmeye çalışmak en iyi yaptıkları iştir.

İçlerinde biriktirdikleri kin ve nefret pasından, intikam duygusundan hiçbir zaman olgu ve olayları olduğu gibi göremezler.

Kalbi kalıbına yabancılaşmış, değerlerinden uzaklaşmış; elde olana hayran, kendinden olana düşman kesilmişlerdir.

Hz. Ali’nin dediği gibi “Söyledikleri hak sözdür ama hizmetleri batıladır.”

Kur’an’ı meallere indirgerler, meallerden hüküm devşirirler, sonra da Kur’an diye servis ederler…

Kendilerine bir Molla Kasım rolü biçip önlerine geleni biçerler. Pireyi deve yaparlar, deveyi iğne deliğinden geçirirler. Gözlerindeki odunu görmeyip başka gözlerdeki çapağa laf ederler.

Hey gidinin dünyası, cahilinin hülyası, şaşkının rüyası, entelinin ütopyası…

Gel de içlenme!

Âlime kalmayan dünya cahile mi kalacaktı?

Öğrenilmiş cehalet mi başlara taç olacaktı?

Gün gelir, ne güneşler doğar, her yer olur aydınlık

Cehalet çamuruyla mı hakikat kararacaktı?

Önceki İçerikBerat Kandiline Tarih
Sonraki İçerikBir Nesli Besleyen Üç Muhammed
1964 yılında Sivas merkez Kartalca köyünde dünyaya geldi. Kayseri İmam-Hatip Lisesini 1984, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini 1989 yılında bitirdi. Aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1991’de yüksek lisansını, 1997’de doktorasını tamamladı. 1992-1993 yıllarında alanı ile ilgili araştırma yapmak için 8 ay Şam’da bulundu. Türkmenistan Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 1999-2000 öğretim yılında ders verdi. 1999’da Yardımcı Doçent, 2004’te Doçent ve 2010 yılında Profesör unvanını aldı. 2012-2015 yılları arasında Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı. 2015 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliğine atandı. Hâlen Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalında öğretim üyeliği görevini sürdürmekte.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here