25 Mayıs 2020’de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Minneapolis kentinde siyahi George Floyd’un neredeyse canlı yayınla gösterilen bir polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi sonrası başlayan protestolar kısa sürede ülke geneline yayıldı. Gösterilerin pandemi sebebiyle sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği bir dönemde yaygınlık kazanması da devlet otoritesini güvenlik ve sağlık sorumluluğunu îfâda ikilemine düşürdü. Nitekim protesto hareketlerinin kontrolden çıkmasının ardından 16 eyaletteki 25 kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak protestocular buna rağmen hız kesmedi. Mezkür hadise ABD’deki ilk protesto hareketi olmadığı gibi, anlaşıldığı kadarıyla son da olmayacak gibi görünüyor.[1]
Diğer taraftan George Floyd gerekçeli sokak hareketleri ABD ile sınırlı kalmayıp hızla özellikle Avrupa’ya da yayılmış durumdadır. Meydana gelen hadiselerin Amerika’da haksızlığa uğrayan insanların haklarını arama çabası mı, yoksa küreselcilerin yereli öne çıkaran mevcut ABD başkanını cezalandırması mı, topyekûn dünyayı ilgilendiren bir harekete mi yoksa Amerika’ya yaklaşan başkanlık seçimlerine dönük bir iç politik mücadele enstrümanı mı olduğu hususunu değerlendirmeyi siyaset bilimcilere ve gazetecilere bırakarak bir tarihçi olarak acaba İslam tarihinde de benzer olay olmuş mudur? sorusuna cevap teşkil edecek benzer bir olayın Abbâsî asrında gerçekleştiğini tespit ettik. Burada aktaracağımız bilgiler ve değerlendirmeler sonucunda her okuyucu tarihin tekerrür edip etmediğini, ederse tekerrürün nasıl gerçekleştiğini kendi zaviyesinden mutlaka yeniden tefekkür edecektir diye düşünüyoruz.
Abbâsîler devletinde Mutlak Türk askerî bürokrasisi hâkimiyetinin yaşandığı Sâmerrâ’nın başkentliği sürecinin tamamlanmasından sonra Abbâsî halifeliğinin siyasî insiyatifi ele geçirerek başkentin tekrar Bağdat’a taşındığı Halîfe Mu’temid-Alellâh döneminin (H.256-279/870-892) en önemli olayı Basra taraflarındaki tarla ve tuzlalarda kötü şartlar altında çalışan zenci köleleri zenginlik ve hürriyet vaadiyle çevresinde toplamayı başaran Ali b. Muhammed ez-Zencî adlı bir maceraperestin ayaklanması (Şevvâl 255/Eylül 869) kabul edilir.[2]
Hicretin 256 (M.870) senesinde Basra civarında kendisinin Hz. Ali ve Hz. Fâtıma soyundan geldiğini iddia eden Ali b. Muhammed adındaki bir şahıs ortaya çıkarak bu bölgede kötü şartlar altında yaşayan zencileri kendilerine zenginlik vaat etmekle etrafında toplamaya muvaffak oldu. Zamanla köleleri kışkırtarak onlara efendilerini haps ve mallarını yağmalatmak suretiyle isyan başlattığı bölgede kontrolü ele geçirdi.[3] Zenci isyanını başlatan Ali b. Muhammed’in dinî görüşleri her ne kadar Şiîler’in fikirlerini taşısa da aslında Hâricîlerin kanaatlerine daha yakın idi. Bununla birlikte taktik olarak Hz. Ehl-i Beyt’e sempati duyanları da etrafında toplamak için kendisinin Hz. Ali ve Hz. Fâtıma soyundan geldiğini iddia etmiştir.[4]
Ali b. Muhammed‘in liderliğinde toplanan Zenciler Irak topraklarında kısa zamanda yenilmez bir kuvvet haline geldiler. Öyle ki Şattülarab’da bulunan halîfenin nehir donanmasını ele geçirmek suretiyle müstakil bir donanma sahibi oldular. Bunun ardından kısa aralıklarla Basra, Übülle, Abadan ve Ahvaz‘a saldırılar düzenleyip buralarda büyük katliam gerçekleştirdiler. (Şevvâl 257/Eylül 871).[5] Üstelik farklı zamanlarda halîfenin üzerlerine gönderdiği büyüklü küçüklü kuvvetleri de mağlup ettiler.[6]
Zenc isyanının devletin varlığını tehdit etmeye başladığını gören halîfe Mu’temid, 17 Zilhicce 259 (14 Ekim 873) tarihinde Türk komutanı Mûsâ b. Boğa‘yı isyancılarla savaşa memur etti. Mûsâ maiyetindeki komutanlardan Abdurrahman b. Müflih‘i Ahvaz‘a, İshâk b. Kundacık‘ı Basra‘ya, İbrahim b. Simâ‘yı Bezâverd‘e zencilerle mücadeleye gönderdi. Abdurrahman isyancı komutanlarından Ali b. Abân ile yaptığı savaşta mağlup oldu ise de ikinci defa vuku bulan çarpışmada zencilere ağır kayıplar verdirmeyi başardı. İbrahim, Abdurrahman’ın gönderdiği Taştemîr‘in emrindeki askerlerle birleşerek zencilere yeni bir saldırı düzenleyip onları mağlup etti. Bundan sonra Taştemîr, Ali b. Abân ile yaptığı ikinci muharebeyi de kazanarak onu geri çekilmek zorunda bıraktı. Bu sırada Basra havalisine hâkim olan halîfe birlikleri komutanı İshâk b. Kundacık zencilere zâhire gitmesine mâni olmayı başardı. Bunu önlemek isteyen isyan lideri Ali b. Muhammed, İshâk üzerine kuvvetler gönderdi ise de bu teşebbüsünde başarısız oldu. Halîfe tarafından isyancılarla muharebeye memur edilen askerlerin faaliyetleri başkomutan Mûsa’nın bölgeden ayrılmasına kadar devam etti.[7]
Mûsâ b. Boğa‘nın geri çekilmesi ve Abbasî ordularının bu esnada doğuda Saffârîler ile savaşmak zorunda kalmaları isyan lideri Ali b. Muhammed‘e toparlanma ve yeniden harekete geçme fırsatı verdi. Diğer taraftan zencilerin başarıları civarda yaşayan bedevî Araplar ile çapulcu toplulukların kendi saflarına kazanmalarına yaradı. Bu süreçte bataklıklar ve kanallar arasında kurulan Muhtara adlı şehir zamanla isyancıların hareket merkezi haline geldi. Zamanla çevre bölgelerin bütün zenginlikleri Muhtara’da toplanmaya başladı. Halîfe kuvvetleri küçük birlikler halinde isyancılar üzerine saldırılar düzenlediler. Bu esnada meydana gelen çarpışmalarda isyancılara karşı dikkat çeken başarılar kazanılmış olmakla birlikte halîfenin esas kuvvetleri başka cephelerde oldukları için onların başarıları zencilere karşı mutlak bir üstünlük temin edemedi.[8]
Halîfe Mu’temid 11 Muharrem 264’de (23 Eylül 877) tarihinde Zenc isyanını bastırmak için tekrar büyük bir sefer düzenlemeye karar verdi. Sâmerrâ‘da hazırlıklara başlayan halîfenin kardeşi Muvaffak beraberinde Türk komutanı Mûsâ b. Boğa olduğu halde büyük bir ordu ile isyan bölgesine doğru harekete geçti. Fakat ordu Bağdat‘a ulaştığı esnada Mûsâ b. Boğa’nın ânîden vefat etmesi[9] Muvaffak’ın isyancılara karşı plânladığı büyük saldırıdan vazgeçmesine sebep oldu. Bu hadiseden sonra bölgeye sadece küçük birlikler göndermekle iktifa edilmiştir.[10]
Zencilerle gerçekleşen mücadelede Hicretin 264 yılı başlarında (M.877) Tekin el-Buhârî adlı bir Türk komutanın adı geçer. Tekin ile isyancıların lideri Süleyman arasındaki karşılıklı saldırılar yaklaşık bir yıl devam etti. Bu süreçte isyan lideri Ali b. Muhammed‘den yardım isteyen Süleyman, Başkomutan Muvaffak tarafından Vâsıt valisi tayin edilen Muhammed b. Müvellid et-Türkî üzerine yürüyüp onu mağlup ederek Vâsıt’a girdi. Bu sırada şehirde bulunan Küncûr el-Buharî akşama kadar zencilere karşı direndi ise de çarpışmalarda öldürülünce şehir halkı teslim oldu. Bunun üzerine Vâsıt’a giren isyancılar şehirde yağma yapıp büyük bir katliam gerçekleştirdiler.[11]
Vâsıt‘ın isyancılar eline düşmesi Bağdat için de tehlike çanlarının çalması anlamına geliyordu. Bunun üzerine Başkomutan Muvaffak (H.265/M.878-879) yılında Mesrûr el-Belhî‘yi, Ahvaz‘a vali tayin edip ona zenciler ile mücadele emrini verdi. Vali Mesrûr da Tekin el-Buharî’yi kendi yerine vekil tayin ederek Ahvaz’a gönderdi. Tekin burada zencilere karşı başarılı hücumlar gerçekleştirdi. Halîfe kuvvetlerine karşı direnemeyeceğini anlayan Ali b. Abân, Tekin ile barış müzakerelerine başladı. Fakat bu görüşmeleri haber alan Ahvaz valisi Mesrûr el-Belhî, komutanı Tekin’in isyancılar tarafına geçeceği vehmine kapılarak onu geri çağırıp hapsetti.[12] Tekin’in tutuklanmasından sonra onun yerine Ağartmış et-Türkî getirildi. Hicretin 266. yılı Ramazan’ında (Nisan-Mayıs 880) Tüster‘e gelen Ağartmış burada Ali b. Abân’la karşılaştı. Gerçekleşen çarpışmalarda taraflar birbirlerine karşı herhangi bir üstünlük sağlayamadılar. Bundan sonra Ahvaz’dan yardımcı kuvvetler alan Ali bir harp hilesi ile Ağartmış’ı hezimete uğrattı. Öyle ki çarpışmalar esnasında pek çok askeriyle birlikte Ağartmış da hayatını kaybetti.[13]
Bütün başarısız girişimlerden sonra zenciler üzerine yapılan seferin komutasını bizzat üstlenen halifenin kardeşi Muvaffak gerekli hazırlıkları ikmal ettikten sonra önce oğlu Ebü’l-Abbâs’ı yola çıkarıp ardından da esas ordusuyla harp sahasına gelerek isyancılara karşı bir mücadele başlattı.[14] Yaklaşık iki yıl süren yıpratıcı savaşların sonucunda (H.269/M.882-883) yılında isyan lideri Ali b. Muhammed yakalanıp isyan merkezi olan Muhtara şehri de tamamen tahrip edildi. Bu şekilde yaklaşık yirmi yıl boyunca devleti meşgul eden ve bölgeyi istikrarsızlaştırıp kana bulayan korkunç isyan bizzat halîfenin kardeşi tarafından etkisiz hale getirilmiş oldu.[15] Abbâsî devletini uzun süre meşgul eden bu hadisenin zamanın siyasî, sosyal, iktisâdî ve dinî hayatında meydana getirdiği değişiklikler belki başka bir yazının konusu olabilir. Bu hususta daha geniş bilgi için Prof. Dr. Mustafa Demirci’nin akademik bir çalışma olarak hazırlanmış olan Siyah Öfke isimli kitabına müracaat edilebilir.
Kaynakça
[1] Bu konuda yakın dönemde meydana gelen benzer sebepli ayaklanmalar için bk. https://tr.euronews.com/2020/05/31/fotograflarla-abd-nin-yak-n-tarihindeki-en-buyuk-10-ayaklanma
[2] Zencilerin bölgeye gelişi ve isyanın arka plânı hakkında geniş bilgi için bk. Demîrci, Mustafa, Siyah Öfke, Konya 2005, s. 33-89.
[3] İsyanın sosyal, dinî ve siyasî sebepleri hakkında değerlendirmeler hakkında bk. Işş, Yûsuf, Târihu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, Dimaşk 2006, s. 121-123.
[4] Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut ts. (Dâru’s-Süveydân), IX, 410-438; Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, I-IV, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid), Mısır 1964, IV, 194-195; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Umem, I-VIII, (thk. Ebu’l-Kâsım İmâmî), Tahran 2001, IV, 397-404. Ali b. Muhammed’in kimliği ve isyana kadar geçen hayatı hakkında bk. Ömer Fârûk, el-Hilâfetü’l-Abbâsiyye, I-II, Ammân 2003, II, 33-45; Işş, Yûsuf, Târihu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, s. 124-126; Demîrci, Mustafa, Siyah Öfke, s. 89-104, Yıldız, Hakkı Dursun, “Ali b. Muhammed ez-Zencî”, DİA, II, 413-414.
[5] İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, IV, 423-425, 427; İbnü’l-Cevzî, Muntazam fî Tarihi’l-Ümem ve’l-Mülûk, (thk. Muhammed Abdülkadir Atâ-Mustafa Abdülkadir Atâ), I-XVIII, Beyrut 1992, XII, 108.
[6] Taberî, Tarih, IX, 470-474, 477-490, 503-504; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, IV, 423-427, 430-436.
[7] Taberî, Tarih, IX, 504-506, 534-540, 542-543; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, I-IX, Beyrut 1986, V, 367-368.
[8] Taberî, Tarih, IX, 520-526, 527-529; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, IV, 430-432, 443-446.
[9] Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, IV, 206.
[10] Taberî, Tarih, IX, 530; Mes’ûdî, Mürûcü’z-Zeheb, IV, 199.
[11] Taberî, Tarih, IX, 535-540; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 16-17.
[12] Taberî, Tarih, IX, 544-548; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, IV, 450-453; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 20-21; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 38.
[13] Taberî, Tarih, IX, 549-551;İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 23-24.
[14] Taberî, Tarih, IX, 557-599; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, IV, 455-462; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XII, 211-212; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 26-27.
[15] Taberî, Tarih, IX, 602-611, 614-620, 622-627, 629-652, 654-666; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 228-235, 37, 40-49, 51-54. Muvaafak’ın Zenc isyanını etkisiz hale getirmesi hakkında ayrıca bk. Faysal, Samir, Sevretü’z-Zenc, Dımaşk 2000; Işş, Yûsuf, Târihu Asri’l-Hilâfeti’l-Abbâsiyye, s. 126-130; Popovic, Alexandra, The Revolt of African Slaves in Iraq in the 3/9th. Century, Princeton 1999; Demîrci, Mustafa, Siyah Öfke, s. 167-223.