Derda Küçükalp, Politik Nihilizm: Nietzscheci Bir Tartışma, Dora Yayınları, Bursa 2018.
Nihilizm, insanî ve felsefî bir sorun olarak tarihin farklı zamanlarında gerek ferdî gerekse içtimaî ve kurumsal bağlamlarda çok çeşitli tezahürleri olan bir mefhum olmakla birlikte kavramın felsefe tarihine Nietzsche’nin meşhur “Tanrı Öldü!” deyişiyle birlikte damgasını vurduğu söylenebilir. Batı metafizik tarihinin nihilizme yazgılı olduğunu düşünen Nietzsche, nihilizm gibi bir sorunun tartışılması noktasında kilit bir rol oynar. Dolayısıyla nihilizmi farklı bağlamlarda ele alıp işlemeyi amaçlayan her türden akademik çalışmanın Nietzsche’yi bir referans noktası olarak kabul etmesi nerdeyse elzem gözükür. Bu yazıda konu edindiğimiz, Derda Küçükalp tarafından telif edilen Politik Nihilizm adlı kitap da hem modern hem çağdaş hem de muayyen bir zaman tayin etmeksizin genel bir sorun olarak tanımlayabileceğimiz politik nihilizmi Nietzsche felsefesi bağlamında müzakere eder. Kitap, nihilizm gibi felsefî bir mefhumu politik düşünce mihverinde mülahaza etmesi bakımından dikkat çekici bir mahiyet arz eder.
Kitabın ilk baskısı, 2005 yılında Aktüel Yayınları’ndan çıkar. İkinci baskısı ise 2018 yılında Dora Yayınları tarafından gerçekleştirilir. Yazar ikinci baskıda kitabın özgün halini muhafaza etmekle birlikte kitabın üçüncü bölümünün “Politik Nihilizm” adlı ilk alt başlığına “Postmodern Perspektif”i de ilave etmek suretiyle kitabın genişletilmiş, gözden geçirilmiş ve güncellenmiş versiyonunu okuyucuyla buluşturur. Üç ana bölümden oluşan kitabın birinci bölümünün ana temasını nihilizm mefhumu oluşturur. Burada yazar nihilizmin felsefî mahiyeti üzerine kavramsal bir tahkikat yürütür. Bu kısımda farklı filozofların nihilizme dair görüşlerine ve muhtelif nihilizm tanımlarına yer verilir. Böylelikle nihilizmin çok yönlü ve kapsamlı bir muhtevası olduğuna dikkat çekilir. Birinci bölümde yürütülen bu kavramsal mülahazaların ardından Nietzsche’den Heidegger’e, oradan da Hegel sonrası döneme dek uzanacak bir şekilde nihilizm mefhumunun tarihsel bir analizi yapılır. Nihilizmle ilgili olarak ortaya konan söz konusu kavramsal ve tarihsel tahkikat, çağdaş politika felsefesinde nihilizm sorunu gibi temel bir tartışmayla ilişkilendirilir ve tartışmanın merkezinde yer alan kavramın ise “politik nihilizm” olduğu ifade edilir.
Yazar politik nihilizmi, özgül olarak modern bir sorun olarak tanımlanabilecek olan nihilizmin bir uzantısı olarak telakki eder. Bu bağlamda politik nihilizm gibi bir meseleyi Nietzscheci bir perspektifle hem felsefî hem de politik bir müzakerenin içerisine taşır. Nihilizmle enikonu bir hesaplaşma yürütmüş olan Nietzsche, politik nihilizm gibi bir sorunun tanımlanması noktasında kilit bir rol oynar. Fakat Nietzsche’nin nihilizmle olan hesaplaşmasını temelde etik bir hesaplaşma olarak gören yazar, Kitabın ikinci bölümünde öncelikle Nietzsche’nin ahlâk ile ilgili görüşlerini tetkik eder. Bu bölümün ana teması Nietzsche’nin felsefesinden hareketle pozitif bir ahlâk tasavvurunun imkânı meselesi üzerine yoğunlaşır. Yazar burada Nietzsche’ci bir etiğin ihtiva ettiği imkânlara odaklanır ve bu imkânların hangi düşüncelerle geliştirilebileceğinin yollarını araştırır.
Yazar, Batı metafizik geleneğinin doğurduğu ahlâk anlayışına matuf yıkıcı tenkitlerde bulunan Nietzsche gibi bir filozofun kendine özgü bir ahlâk tasavvuru olduğunu düşünür. Evrenselci ve özcü ahlâk tasavvurlarının karşısında Nietzsche’ci bir ahlâk tasavvuru bu bağlamda değerlerin yeniden değerlendirilmesi ve yeni değerler yaratma ilkesini salık veren dinamik bir ahlâk anlayışının müdafaasını ortaya koyar. Dolayısıyla Nietzsche’ci düşüncenin dogmatizme ve körü körüne bir inanç biçimine dönüşmüş olan değerler sistemine yönelik bir muhalefet ortaya koyduğu söylenebilir. Dahası Nietzsche’nin felsefesi, evrensellik ve nesnellik iddiasında bulunarak özünde hususî bir karakter arz eden modern ahlâk telakkilerine karşı ciddi bir alternatif olma vasfını kendi bünyesinde taşır. Mevcut/yerleşik değerlerin inandırıcılığını yitirdiğinin farkına varılmasıyla birlikte yeni değerlerin yaratılmasının hayatî önemine yapılan vurgu, kitap içerisinde Nietzsche felsefesinin belki de en mühim yönü olarak temayüz eder. Zira şurası açık ki nihilizmi en temelde Batı düşüncesi ve Batı kültürü üzerinden tenkit eden Nietzsche, nihilizm gibi hem felsefî/düşünsel hem de insanî yaşamla ilgili bir soruna parmak basmakla kalmaz ayrıca yarattığı kavramlarla bu sorunun üstesinden de gelmeye çalışır.
Peki, nihilizm üstesinden gelinebilecek bir sorun mudur? Daha doğrusu, Nietzsche bu sorunun üstesinden gelebilmiş midir? Nihilizm konusu bağlamında Nietzsche’nin başvurduğu kavram ve düşüncelerin metafiziksel düşünce geleneğinin içerisinde yer aldığını iddia eden düşünürlere bakılacak olursa, nihilizmin temel sebebi olarak metafiziksel düşünceyi gören Nietzsche de nihilizmi aşabilme noktasında başarısız kalmış gözükür. Nietzsche’ye yöneltilen bu tenkitleri bir tarafa bırakacak olursak Nietzsche’nin yeni değerlerin yaratılması düşüncesi ile eylem, oluş ve üst insan gibi fikirlerinin nihilizmin aşılabilir olduğuna dair bir düşüncenin sonuçları olduğu söylenebilir. Fakat öte yandan, temelde yaşamı olduğu haliyle onaylayan bir benlik tasavvuru ile nihilizmi aşma gayreti güden Nietzsche’nin yaşam felsefesinin modern politik nizamlar içerisinde vücut bulup bulamayacağı sorulması gereken bir başka soru olarak görülebilir. Zira Nietzsche’ci bir zaviyeden düşündüğümüzde, bilhassa modernizmle beraber ortaya çıkan, oluşu, farklılığı, karmaşık ve dinamik bir benliği onaylamayıp bunun yerine evrenselliği, tek tipçiliği ve asketik bir yaşam karşıtlığını savunan her türlü politik sistem nihilist bir karakter arz eder. Dolayısıyla politik nihilizm gibi bir kavramın vücut bulmasına sebebiyet verir. O halde burada sorulması gereken soru, politik nihilizmin ne anlama geldiği olmalıdır.
Kitabın üçüncü bölümünde, politik nihilizmin ne anlama geldiği konusunda klasik görüşü yansıtması bakımından Strauss’un düşüncelerine, modern görüşü temsil etmesi bakımından da Habermas’ın düşüncelerine yer veren yazar, üçüncü bir yaklaşım biçimi olarak postmodern perspektifi ele alır. Son olarak Nietzscheci düşünce bağlamında politik nihilizmin bir modernite sorunu olarak ne anlama geldiğini müzakere eder. Bu müzakere ekseninde politik nihilizmin Nietzsche’ci manada üç tanımından söz edilebileceğine dikkat çeker. Birinci tanım, Nietzcshe’nin eyleme atfettiği olumlu değer ile doğrudan alakalıdır. Bu tanıma göre politik nihilizm, politikada eylemin kendisinden başka harici bir değer yargısına dayanmaması anlamına gelir. Epistemoloji ve etik karşısında eylemin ontolojik önceliğine yaslanan bu düşünce, Nietzsche’ci görüş açısından bireysel yaratıcı eylemin politikada ortaya çıkarabileceği imkân ve fırsatların önemine vurgu yapar.
Nietzscheci perspektif bağlamında politik nihilizmin ikinci tanımı ise birinci tanımın aksine olumsuz bir anlam taşır. Söz konusu ikinci tanıma göre politik nihilizm, “Tanrı öldü!” deyişinde tecessüm eden politik bir atmosfere işaret eder. Bu ikinci tanım bağlamında politik bir yaşamı anlamlı kılabilecek olan şümullü ve bütünleştirici değerlerin geçerliliğini ve inandırıcılığını kaybetmesiyle birlikte, bilhassa modern politik yapı ve düşünceler içerisinde tezahür eden temelsizlik duygusuna bağlı olarak politikayı inandırıcı kılacak yeni değer ve ilkeler ihdas etme çabaları, modern zamanlarda politik düşüncenin içine düştüğü anlam kaybının en önemli emareleri olarak sunulur. Nietzscheci manada politik nihilizmin üçüncü tanımı ise nihilizmin modern dönemle sınırlı olmayan anlamına işaret eder. Buna göre yaşamı ve oluşu yadsıyan her türlü politik sistemin nihilistik bir özellik arz ettiği söylenebilir.
Yazara göre politik nihilizmin Nietzscheci perspektifle sunulan üç tanımı üç farklı soruna işaret eder. Birincisi, fail ile eylemi birbirinden tefrik eden modern politik söylemlerin evrensel ve metafiziksel mefkûrelerinden kaynaklanan eylem karşıtı tutumları ile ilgili bir sorundur. Buradaki sorun, Nietzscheci bir görüş açısı bağlamında bireyleşememe sorunu olarak tebarüz eder. İkinci sorun ise birtakım asketik idealler ile modernizmin metafiziksel varsayımları uğruna yaşamın ve oluşun yadsınması sorunudur. Heideggerci bir deyişle Varlık’ın unutulması anlamına gelen bu yaklaşım biçimi tek bir yaşam modelini savunması ve dolayısıyla muhtelif yaşam tarzlarını dışlaması sebebiyle bilhassa politik yaşam için bir sorun teşkil eder. Bu sorun yazar açısından hem klasik hem de modern politik felsefenin bir sorunudur. Kitapta politik nihilizmin işaret ettiği sorunlardan bir diğeri de yukarıda zikredilen her iki sorun türünü kendi içinde taşıyan modern rasyonalite sorunu olarak ifade edilir. Yazara göre gerek Nietzsche’ci gerekse Heidegger’ci bir bakış açısıyla düşünüldüğünde modernizm kendine has indirgemeci rasyonalite biçimi ile temayüz eder. Söz konusu rasyonalite tasavvuru, bilhassa modernizmle beraber hâkim hale gelen hesaplayıcı ve faydacı bir akıl anlayışıdır. Nihai bir iyi arayışını kendisine mesele edinmeyen bu akıl anlayışı toplumdaki bütün fertleri mekanik bir işleyişin çarkları olarak telakki eder. Böyle bir akıl anlayışının hâkim olduğu politik bir sistemde daha çok kitleler önemli olduğundan bireysel yaratıcılığa ve farklılıklara yer yoktur. Nietzsche’ci perspektiften düşünecek olursak, eylem odaklı yaratıcı gücü ve farklı ve hususî olanı hâkim düzeni bozan unsurlar olarak kabul eden modern toplum yapılanmaları insanın kendi potansiyelini açığa çıkarabilmesine ve yeni değerler yaratmasına fırsat tanıyan gerçek bir politik kültürün imkânını ortadan kaldırdığı için politikanın kendisi de anlamını kaybeder. Nietzsche bu bağlamda ister sosyalist ister liberal ister milliyetçi olsun her türden modern politik sistemleri hak, özgürlük ve eşitlik gibi birtakım soyut mefhumları merkeze alarak yaşam ve oluş karşıtı bir mahiyet arz etmeleri sebebiyle tenkit eder.
Yazar’a göre Nietzsche bu tenkitlerle sınırlı kalmaz. Zira Nietzsche, kendine has kavram ve fikirlerle Batı kültüründe gerek ahlâkî gerekse politik bağlamda tezahür eden nihilizm ile baş etme gayreti içerisindedir. Bu bağlamda Nietzsche, özünde Hristiyanlığın dünya görüşünü yansıtan eşitlikçi politikalara alternatif teşkil edebilecek görüşlere sahiptir. İşte bu bağlamda yazar Nietzsche’nin iki tür politika anlayışı ortaya koyduğunu savunur. Bunlardan birincisi, nihilizmi aşma anlamına gelmese de nihilizmle baş etme anlamına gelebilecek olan hayatta kalma politikasıdır. Nietzsche’nin buradaki duruşu, insanlığın ortaya koymuş olduğu politik idealleri hafife ve alaya alma stratejisine dayanır. Nietzsche’nin ortaya koyduğu ikinci politik yaklaşım ise aristokratik bir toplumun yaratılması fikrine istinat eden yeni bir toplum yaratma fikridir. Yazarın bakış açısına göre Nietzsche burada, birinci politik yaklaşımını tamamlayıcı mahiyette pozitif bir politik model ortaya koyar. Bu model, sıradan ve ortalama olandan ziyade seçkin ve üstün olana değer verir. Zira nihilizmin üstesinden gelmenin yolu, Dionysosçu bir yaşam tarzına uygun bir şekilde yeni değerler ortaya koyabilen üstün kişiliklerin varlığından geçer. Bu noktada yazar, Nietzsche’nin politik görüşlerinin bazı açmazları olduğunu da belirtir. Burada her şeyden önce, sadece üstün kişiliklerden oluşan bir dostluk ilişkisinin toplumun geneline teşmil edilebilecek müşterek bir politik toplumu yaratabilmesinin ne kadar mümkün olduğu sorusu söz konusu açmazlardan birine işaret eder. Nietzsche’ci anlayışta yasa koyucu statüsünde bulunan sanatçı filozofun kendi öznelliğinden sıyrılıp diğer insanları politik olarak bir araya getirip getiremeyeceği Nietzsche’ci düşüncenin bir başka politik açmazı olarak görülür. Tüm bunların yanı sıra Nietzsche’ci anlayışta aristokratik bir politik nizam açısından üstün kişiliklerin yanı sıra kültürlerin de çok büyük bir önemi olduğu düşünülecek olursa küresel bir güç olarak teknolojinin hâkim olduğu bir dünyada özgül kültürlerin varlıklarını ne kadar koruyabileceği Nietzsche’ye yöneltilebilecek bir başka soru veya tenkit olarak gün yüzüne çıkar.
Nietzscheci düşüncenin bütün bu açmazlarına rağmen yazar açısından Nietzsche, bilhassa demokrasiye yönelttiği tenkitler bağlamında politik anlamda çok ciddiye alınması gereken fikirler öne sürmüştür. Yazar bu fikirlerin bilhassa modern demokratik düşünceye has sorunların tespiti ve çözümü noktasında önemli açılımlar sağlayabileceği kanaatini taşır. Nitekim kitabın son bölümünde Nietzsche’ci görüşün hangi konular çerçevesinde hangi açılımları sağlayabileceği gerekçeleriyle birlikte tek tek izah edilir. Çoğu zaman “apolitik” ve “antidemokratik” bir düşünür olarak nitelenen Nietzsche’nin görüşlerinden demokrasi düşüncesine matuf birtakım sonuçlar çıkarma girişimi bakımından kitap son derece dikkat çekici bir özellik arz eder. Nietzsche’nin görüşlerinden “agonistik demokrasi” olarak adlandırılabilecek ve bütünüyle Nietzsche’ci kavramlarla izah edilebilecek olan ve dahası günümüz demokrasi tasavvurundan bambaşka bir özellik arz eden bir demokrasi fikrinin yaratılabileceğini düşünen yazar, söz konusu düşüncesinin felsefî gerekçelerini kitabın son bölümünde enine boyuna sergiler.
Son olarak, burada kısa bir tanıtımını amaçladığımız Politik Nihilizm adlı kitabın biçim ve üslûbuna dair birkaç söyleyecek olursak bu son sözlerin yazarın sarih üslûbuna dair olması gerektiğini söyleyebiliriz. Zira yazar, çok derinlikli felsefî ve politik kavramları son derece açık, anlaşılabilir ve akıcı bir üslûp ile ele alması bakımından okuyucuya müthiş bir anlam zenginliği sunar. Bu bağlamda çağdaş politik düşünce açısından ehemmiyeti haiz konulara değinen kitap, ihtiva ettiği detaylı felsefî analizleri son derece beliğ bir formda tezahür eden söyleyiş güzelliğiyle buluşturabilmeyi başarmış gözükmektedir.