Sezai Karakoç’un Gözünde Oruç: Samanyolunda Ziyafet

0

Oruç, insan ömründe ortalama olarak 5 yıl Allah için yaptığımız bir ibadet olarak her yıl kapımızı çalmakta ve bizi semalara doğru seyahate davet etmektedir. Her mevsimde yaşadığımız bu kutlu davet karşısındaki tecrübelerimiz, bizim hayat içerisindeki kişiliğimizin gelişmesinde de birçok katkı sağlamaktadır. Oruç, çocuk yaşlarda yetişkin olduğunu kanıtlamak ibaresi olarak ortaya çıkar ve manevi olarak alınan tat, bir mühlet sonra daha bırakılamaz hâle gelir.

Oruç ve namazladır ki kutsal bir dünyaya girer çocuk. Sözle değil; bizzat o dünyanın içinde yaşar Mutlak Gerçeği.

Yaşadığımız modern şehir hayatının, insanları tekdüze hâle getirmesi ve bunalımın eşiğine sürüklemesi sonucunda, beton duvarlar arasında yaşayan ruhsuz birer canlı hâline gelmekteyiz. Ruhunu kaybetmiş ve sadece maddi tatmin duygusuyla hareket eden bir Batı insanı profili karşısında, bizi bu çıkmazdan kurtaracak olan yegâne hikmet oruçtur. Ramazan öyle bir nimettir ki madde dünyasının çıkmazlarına dalan insanı tekrar içsel âlemine davet eder.

[O]ruç, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesidir. Ruhun senede bir ay katıldığı bir ruh şölenidir. İnsan varoluşunu tamamlamaya çalışırken çileli bir hayattan geçer; ancak çileli bir hayat yaşayan şahıslar ölümsüz olarak var olabilirler. Bir Mevlana, bir Yunus Emre gibi manevi büyük şahsiyetler bu yollardan geçmiştir. Oruç, bu çilelerin en mühimidir insanın varoluşsal gelişiminde.

Tarihsel olarak düşündüğümüzde oruç, bizden öncekilere emrolunduğu şekilde bize emrolunmuş en eski ibadetlerden birisidir. Bize farz kılındığı gibi bizden öncekilere de farz kılınmıştır. Fakat aralarında çok farklar bulunmakta. Diğer inançların oruçları sadece maddi yönden insanın kendisini terbiye etmesine yönelik iken İslam dininde oruç hem maddi hem de manevi açıdan terbiye edicidir. Ruhsal dünyaya önem veren dinimiz, ölü dünyanın karşısına, İslam dini ile dirilen insanı koyar. Müslümanın sahip olduğu ayrıcalık hakkında Sezai Karakoç şöyle der; Tabiatı daha iyi hissetmek ve dinlemek, onun söylemek istediğini daha iyi anlamak için oruç mucizesine sahiptir Müslüman. Kavramların yeniden yoklanması, tanımların yeniden yapılması için çıkarılmış bir davetiye gibidir oruç gündüzleri geceleri.

Oruç, zamanın kirlettiği ve ölümün tozlarına batırdığı vücut ve ruh için sene içerisinde bir dinlenme, arınma ayıdır. Oruçlu olmayanın bile o manevi havayı görse bırakamayacağı bu kutlu zamanda, insanın bu dünyadan sıyrılarak, göklere doğru yükselmesidir âdeta.

Yaşadığımız coğrafyanın da küreselleşmenin etkisiyle sürüklendiği kapitalist yaşam tarzı bizi otantik yaşantımızdan koparmakta, dolayısıyla İslam’ın kardeşliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu durumdan bizi kurtaracak tek reçete de yine oruçtur. “Ölüme doğru koştuğu bu son çağlarda İslam toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa, bunu, gelip gelip dirilten ramazanlara borçludur geniş ölçüde.” diyerek özellikle vurgulayan Karakoç, bu acının merhemini de bu mübarek ayda bulur.

Sözgelimi kilometreyi sıfırladığımız bu mübarek aylar sayesinde bir arada durabilmekte ve bağlarımızı kuvvetlendirebilmekteyiz. Tabii,  burada şu soru aklımıza gelmektedir: Oruç ayı çıkarken, sahip olduğumuz dünya ile oruç ayına girerken bu işleme uğrattığınız dünya arasında ne büyük fark var? Daha doğrusu, bu iki dünya kavrayışı ve tasarımı arasında ne kadar büyük fark olursa, sizin orucunuz o kadar verimlenmiş bir oruçtur.

“Ayasofya’nın avizelerini bu Ramazanda da ısıtamadık; bunu unutmamalı.” serzenişi, çok şükür Üstadın bu Ramazanda nihayete ermiştir. Ayasofya, yeniden minaresinden ezanların okunduğu ve her vakitte yüzlerce Müslümanın ziyaretçi değil artık konakladığı bir yer hâline yeniden gelmiştir. Fakat sıkıntılarımız çoktur ve artmaktadır. Ümitsiz değiliz ama olanı da görmek ve kabul etmek de gerekli. Vücut ruha doğru yönelmediği durumda ölüme razı oluyor demektir. Olan durum ruhsal dünyaya tam olarak ulaşamadığımızı bize göstermekte. Üstadın 1964 yılında yazdığı yazılarda değindiği problemler, o kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ değişmemiş, bilakis daha kötü bir hâle gelmiştir. Hâlbuki “Oruç, ruhun, madde üzerindeki zaferini ilan için verdiği bir savaşın adıdır.” Biz bu savaşın tam olarak neresindeyiz buna bakmak gerekli.

Samanyolunda Ziyafet adlı eser orucun öneminden ve varoluşsal problemlerimizden bahsettikten sonra bayrama da özellikle değinmektedir: “İslam’da bayram, bütün Müslümanların ruh ve eşya zenginliklerin, ruhlarının deniz gibi incileriyle gökyüzü çiçeklerini sergileme ve bu sergide bir tek ruh ve bir bütün hâline gelmeleridir.” Bayram,  kutlu yolculuğun sonunda tekrar dünyaya dönerken yaşadıklarımızın bize vermiş olduğu mutluluk kutlamalarıdır. Bu kutlama ile birlikte tekrar dünya hayatına geri dönmeye başlarız. Fakat çevremizde yaşanan bu kadar acı ve keder içerisinde bayram etmekte zor bir hâle gelmekte. Bayram üzüntü ile uğurlanamayacak bir emanet olarak karşımızda dururken bunu gereğince eda etmemek de bize yakışmayan bir davranış olur. Üstadın kitapta ağırlık verdiği nokta da budur. Bayramlar olmasa bizim aslında bulunduğumuz tablonun pek de iç açıcı olmadığını bize göstermeye çalışır. Bundan yaklaşık 70 yıl önce yazdığı bir yazıda belki mekân ve isimler değişebilir ama son tahlilde değişmeyen acıların ve zulümlerin olduğunu göreceksiniz. Ancak yine de bayramlar bizim tesellimiz, yeniden dirilmek için teşvik edicimiz olarak durmaktadır.

Kıbrıs’ta ve daha birçok İslam ülkesinde İslam kanı akarken, çocuklar anasız babasız kalırken, İslam ülkelerinin her yanını sarmış sefalet, açlık, ruh ve ahlak yıkıcılığıyla savaşmanın gerçek ve temelli imkânlarından mahrum bulunulurken, Mevdudi gibi İslam liderleri, Allah’ın insana hava ve su gibi bahşettiği hürriyetlerinden mahrum yaşarken ve hepimiz, geceleri uykumuzu kaçıran ve rüyalarımızı tekeli altına alan “altın ülke” idealinden uzakta, çok uzakta âdeta bir yer altından notlar hayatı yaşarken, yine de bayramdan başka tesellimiz ne olabilir?

Oruç ve Ramazanla alakalı yazılardan oluşan kitabı, Ramazan ayı içerisinde okunması ve okutulması gereken bir eser olarak listeye alınmalıdır. Dinî açıdan gerekli bilgiye sahip olduğumuz bir ibadet olarak orucun bir başka yönüne, varoluşsal açıdan bize sağladığı katkılara bu kitapta temas etmek mümkün. Kendi varoluşumuzu sağlamaya ve onu sağlamlaştırmaya çalışan bireyler olarak, Müslümanca duruşa giden yolda duvarın bir tuğlası misali bu kitap kendisini bize açmaktadır.

 

Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here