Pîr-i Türkistan… Türkistan’ın Piri… Hoca Ahmed Yesevî; Yahya Kemal’in ifadesiyle, “Milliyetimizi borçlu olduğumuz insan…”
Uluğ Türkistan coğrafyasında, Kazakistan’da, onun yurdunda onu konuşmak…
Özbekistan’da hanımların belli günlerde, evlerde Yesevî’nin hikmetlerini okuduğunu öğreniyoruz… “Hikmet Günleri” deniliyormuş. Bu devam ediyor mu?
Ahmed Yesevî’nin kerametlerinin ve menkabelerinin öne çıkartılarak, asıl hizmetlerinin unutulmaması gerekir.
Beş yüz yıl yaşamış…
Ağızda saklanan lokma… Yahut hurma.
Turna olup sudan bezirgânları kurtarma…
Yok edilen dağlar…
Bunların yerine onun hikmetleri anlaşılmalı, yaptıkları anlamlandırılmalı.
Ahmed Yesevî, tıpkı Ebû Said Ebu’l-Hayr gibi, önce fakihtir. Hanefi fıkhını, Uluğ Türkistan’a yayan bilgedir.
Namık Kemal Zeybek’in dediği gibi, üç temel hizmeti bendeniz şöyle tasnif ederek değiştiriyorum:
- Dilimize
- Dinimize
- Hanefiliğe…
Evet, Zeybek de dilimize ve dinimize hizmetten söz eder… Dine hizmeti, doğru İslam anlayışının yerleşmesine katkı olarak takdim eder; ben bunu Hanefilik ve Sünni itikad olarak anlıyorum.
Namık Bey, doğru İslam anlayışını yedi ilkeyle izah eder; bu doğru bir tespittir:
- Allah aşkı,
- İhlâs
- İnsan sevgisi
- Başka dinlere ve anlayışlara hoşgörü
- Kadına değer verilmesi
- İş ve emeğin yüceltilmesi
- Bilimin dinin temellerinden sayılacak şekilde önemli görülmesi…
Bu ilkeleri, Hanefi hukuku içinde görmem mümkündür.
Yesevîlik Yolu
Ahmed Yesevî, Büyük Selçuklu’nun son muhteşem günlerinde yaşamış. Sultan Sencer dönemi…
Yesevîlik yolu, bu dönemde hikmetle bütünüyle Asya’yı gönül diliyle sarmıştır.
Anadolu’ya daha sonra, 13. asırda Yunus’la gelecek olan muhkem bir yol.
Asya’dan Rumeli’ye pek çok şair, hikmetleri örnek aldı…
Hikmetin dili Türkçe’dir.
Sayın Zeybek’in Türkçeye aktarımıyla Yesevî’nin şunları dediğini biliyoruz:
Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Bilenlerden işitsen açar gönül ilini
Ayet hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Miskin Hoca Ahmed yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe’yi
O dönemde, İslam Orta Asya’nın steplerinde bu kadar yaygın değildi… Yesevî, Kuran ve Hadis’ten aldığı ilhamı, Türkçe söyleyerek bu manayı geniş bir coğrafyaya yaydı.
Yesevî yolunun temelinde, aşk vardır.
Zâhid olma âbid olma âşık ol sen
Mihnet çekip aşk yolunda sâdık ol sen
Nefsi tepip dergâhına layık ol sen
Aşksızların ne cânı var ne îmânı
Yesevî yolunun temelinde, ihlâs vardır.
Ey sofi ibadet edersin gösterişle kibirle
Cân ve gönlün dünyalıkta sözlerinde âhla vâh
Cân verirken olursun îmân nûrundan ayrı
Görünüşün sofi de asla Müslüman olmadın
Yesevî yolunun temelinde, sevgi ve saygı vardır.
İslam, nezaket dinidir… Sevgi dinidir.
Miraç, insana olan sevgiyle, saygıyla oluyor… Allah’a, onun kullarını severek ulaşırsın.
Garip fakir yetimleri Elçi sordu
O gece Miraç oldu Hakkı gördü
Dönüp gelip yine fakirleri sordu
Garipleri arayıp geldim ben
Ahmed Yesevî, bu yolu İmam-ı Âzam’ın temel ilkelerinden, -istihsan ve Seddi-i zerai gibi- ilkesinden hareketle benimsiyor ve uyguluyor. İstihsan, bilindiği gibi, “bir şeyi güzel saymak” anlamına gelir.
O bir şey, hayattır… Ahmed Yesevî, hayatı güzelleştirmek için çabalamıştır. Bunu aşkla, ihlasla ve sevgiyle yapıyor.
Evet, istihsan, kıyasın bir kısmıdır. Bu kısma girmiyoruz…
[Buradaki kıyasın illeti, üzerinde derince düşünüldüğünde ve incelendiğinde anlaşılabilecek şekildedir. Bu tip istihsanın bir başka adı da hafî kıyastır.
Bu açıdan tanımı “Bir kıyastan, ondan daha kuvvetli bir kıyasa dönmektir.” ki buna göre her hafî kıyas istihsan fakat her istihsan hafî kıyas değildir.
Diğer ve daha genel istihsan ise “celî kıyasa muârız ve mukâbil olan bir delil”in tercihidir.]
Ama şunu söylüyoruz; insanın ve toplumun lehine olanı ortaya çıkarmak! Yesevî bunu yapıyor; güzelliklerle insanı ve toplumu buluşturuyor.
Sedd-i zeraî’ye gelince; biliyorsunuz, buradaki zerâi kelimesi “yol, vasıta, vesile” anlamına geliyor; sedd ise, “tıkama, kapama” manasına…
Terkip hâlinde bu terimin manası, haram, yasak ve zararlı olana vasıta olan davranışı menetmek, harama giden yolu tıkamak demektir.
Hayrettin Karaman’ın izahıyla, aslında fayda esasını kabul etmek demek, zararına giden yolu da tıkamak demektir.
Zararlı olanı önlemek, zarara uğramamak, harama düşmemek için gerekli tedbirleri almak da maslahat gereğidir.
İnsanın lehinde olanı, iyi ve güzel olanı öne çıkartan bir bilgedir Ahmed Yesevî!
Kaç yıl yaşamış? 63’e değin yeryüzünde… Sonra. Rivayet muhtelif; 73 diyenler de var, 125 yıl diyen de. Ama mesele şudur: İnsan ölümlüdür… Geride kalan açtığı yoldur.