SAVAŞ VE TELAŞ
Ukrayna’da savaş çıktı. Kadın, çocuk, yaşlı bilumum siviller yollara düştü. Her savaşta olduğu gibi esas mağdurlar onlardı. Fakat batı medyasını farklı ve büyük bir telaş sardı. Irkçı, itici ve ötekileştirici. Meğer ne kötüymüş savaş, kendilerine dokununca ve burunlarının dibinde olunca!
Ölenler, aç-açık kalanlar, denizlerde boğulanlar, tel örgünün arkasına atılanlar, çelme takılanlar, geri itilenler Suriyeli, Filistinli, Libyalı, Afganlı, Yemenli, Arakanlı, Asyalı, Afrikalı veya Kuzey Amerikalı olunca tasa yok. Zaten onlar mavi gözlü, sarı saçlı beyaz tenli de değil; ağza almaya, kalem oynatmaya, kamera tutmaya, ekrana getirmeye bile değmez.
Dostluk zorda, güzellik yaşlılıkta, sabır yolculukta belli olurmuş. İnsan insanın yurdu ama aynı zamanda kurdu olabilirmiş. Bu yüzden insan denen varlık öngörülemezmiş. İnsanın kalitesi zorlu sınavda belir olurmuş, iyilerle kötüler zor zamanlarda ayrışırmış. “Kötü gün dostu” sözünü boş dememiş eskiler. Bunu bilmez yeni yetmeler. Al sana savaş! Tanış en can acı yerinden, hisset en derinden!
VURGUN AZGINLIĞI ALIŞVERİŞ ÇILGINLIĞI
Her savaşın gayrimeşru sonuçları olur. Çünkü savaşın kendisi tartışmalıdır. Bu sefer ki sonuç çok ilginç: Vurgun azgınlığı ve alışveriş çılgınlığı. İnsanlarda iki duygu meydana getirdi bu savaş. Aslında içlerinde olanı gün yüzüne çıkardı: Kaybetme korkusu, kazanma hırsı.
Korkanlar saldırdı, kazananlar el yükseltti. Kazananlar ıslık çaldı, korkanlar dörtnala koştu. Çarşı coştu, sanki haneler boştu, insanlar bir hoştu! Beyinleri vurguna ayarlı azgıngiller, sanki yokluktan çıkmış sazangiller. Ver gazı, fırlasın alıcılar, yükselsin fiyatlar!
İşte böyle başladı, alışveriş savaşları. Satıcılar alıcılara savaş açmıştı ama bunu kimse anlamamıştı. Arada bir düşünenler oldu, vurgunu anlayanlar, azıcık aklını kullananlar. Onlar bildiğini anlatamadı, çaresiz geçtiler beklemeye, yâ sabır çekmeye.
“Stoklar tükendi” anonsu, “fiyatlar yükselecek” borusu, fırsatçılar korosu, goygoycular ordusu ortalığı velveleye verdi. Gariban halkım koşturdu, aldı yolundu, sattı yolundu, bunlar birer balondu, göz gördü kulak duydu ama olanlar oldu.
Balondu, ama havası hiç inmedi. Gaz verenin nefesi mi güçlüydü, şeytandan mı dürtmeliydi, dıştan mı itmeliydi? Bilinemedi. Rivayet çoktu, tam bilen yoktu. Bir şey kesindi: vurgun azgınıyla alışveriş çılgını bir araya gelmiş, ortalığı toz dumana vermişti. Eskiler boşa dememiş: “Sahtekârla tamahkâr bir araya gelince anlaşmaları kolay olurmuş.” Ne var ki ortada garibanlar ezilirmiş.
MUTSUZ MÜŞTERİ ALIŞVERİŞ KÜSKÜNÜ
Kasa kuyruğundayım, insanlar sesli sesli konuşuyorlar, daha doğrusu dertleşiyorlar, içlerini döküyorlar. Bir hanımefendi, “Herkes mutsuz, alan da mutsuz, alamayan da” dedi. Ben de o gözle baktım kuyruktaki insanlara, hanımefendi haklıydı. En ucuz denilen marketten bile insanlar mutsuz çıkıyordu. Mutsuzluğun sonu küskünlüktü. Alışveriş küskünlüğü. İnsanların yıldığı, bıktığı, takip etmekten yorulduğu ve sonunda bitkin düştüğü en sonunda küstüğü.
İnsanlar nasıl takip edecekti; her gün, her saat fiyat yükselten bakkalı, manavı, marketi… Ya bırakacak ipin ucunu ya da inceldiği yerden kopsun diyecekti. Bir de bu gözle gözledim. Marketlerde eskisi gibi insan kalabalıkları kalmamıştı. Olanlar da az almanın ya da zaruri ihtiyacı kadar almanın derdinde, ama bir mutsuzluk vardı hepsinde.
Korkarım ki, bu küskünlük en önce küçük ve orta ölçekli üreticiyi ve esnafı vuracak. Onlar ne zaman bu işin farkına varacak. İşte bu muamma. Onların bazılarında iki duygu birleşmiş durumda: hem kaybetme hem kazanma. Adeta korku içlerine işlemiş. Elleri kasada, gözleri fiyatlarda. Bir kısmında hırs baskın, fiyat yükselttikçe kasa dolacak zengin olacak sanıyor. Bilmiyor ki, goygoycular müşterisini küstürüyor, kendisine kaybettiriyor.
MANGALDA NE KÜL KALDI NE DİP
Vardır böyleleri her devirde. Konuşunca adaletten, merhametten, yardımlaşmaktan mangalda kül bırakmayan dindar geçinenler; hakça paylaşımdan, insancıl yaklaşımdan, empatiden, sempatiden dem vuran, mangalın dibini aşındıran sosyal demokrat ayaklarına yatanlar; milli değerleri dillendire dillendire mangalın dibini delen milliyetçilik taslayanlar… Baksana hepsi kerli ferli efendi görünümlüler… Kimi kazanma hırsında, kimi siyasi ikbal peşinde, kimisi kasasını doldurma derdinde, kimi oyunda, kimi eğlencede…
Dürüst, samimi, tutarlı ve kanaatkâr olanlara tabi ki sözümüz olamaz. Sözümüz piyasaya külahı ters giydirenlere.
Nitekim hepsini gördük: Ateşe körükle giderken, ekran ekran höykürürken, azgınlara öykünürken, el yükseltirken, fiyat artırırken, fırsat tetiklerken, avuçlarını ovuştururken, müşteri kızıştırırken, garibanın cebindeki uç kuruşa göz dikerken…
Bilinsin ki, kaydedildi bir yerlere bütün bunlar. Onlar şimdilik avunsunlar, ortam böyle diye savunsunlar… Göreceğiz ötede. Kim kazandı, kim kaybetti; kim kurtuldu, kim iflasa gitti; kim çark etti, kim hak etti?
HAYIRLI SON: BİLİNÇLİ ALIŞVERİŞ
Tek umut kaldı geriye. Bu işin sonu bilinçli alışverişe evrilir mi diye. Allah’tan umut kesilmez. Hikmetinden sual edilmez. Bir de böyle sınıyor bizi, ayırıyor iyilerimizi. Kendi bilmiyor değil, açmak istiyor gözlerimizi.
İşte gözlerimizi açma zamanı. Fırsat bu fırsat. Hep hırslılar ve sahtekârlar değerlendirecek değil ya. Biraz da biz çıkalım ortaya, onlar gelsin oltaya. Haydi, hep birlikte edelim veda tamahkârlığa, son verelim israfa, ihtiyacımız kadarını alıp bırakalım gerisini raflarına.
Bak oruç ayındayız. Fiyatı artan ürüne bir ay “almama orucu” tutalım. Ellerinde kalsın ne yapacaklar bakalım. Onlara bir şey olmaz deme. Bizim için mal canın yongası, onlar için mal canın aynısı.