Gün Eksilmesin Penceremden

0

Bu yazı, korona salgını sürecinde

vefat eden hekimler ve hemşirelerin

anısına ithaf olunmuştur.

 

“Gün Eksilmesin Penceremden”

(Salgın Hastalık Sürecine Dair Bir Derkenar)

 

 

“Andolsun ki, sizi, biraz korku ile, açlık ve mallardan,

canlardan, ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz.

Sabır gösterenlere müjdele!”

(Bakara Suresi, 2/155)

“Bir yerde veba olduğu haberini alırsanız oraya girmeyiniz.

Bulunduğunuz yerde veba varsa oradan ayrılmayınız.”

(Buhari, Tıb, 30)

 

İnsan madde ve manasıyla çift yönlü bir varlıktır. Yaşam biçimi, ihtiyaçları, çözüm yolları bu hale göredir. Âdemoğlu, hayata tutunabilmek için pek çok sebebe sarılır, vesileler edinir. Başa gelen sıkıntıları aşmak adına nice konularda iş birliğine gider. Aklî birikimini, tecrübesini, sezgisini ve inancını devreye sokar. Böylece hayata anlam vermeye ve anlamlı bir dünya kurmaya çalışır. ‘Alınyazısı’, ‘Allah böyle buyurmuş’ kabilinden halk arasındaki sözler ilk etapta kaderciliği çağrıştırır ve fakat biraz dikkat edilirse, tedbir ile takdir arasındaki ince çizginin gözetildiği fark edilir. Onun için insanımızın “tedbir kuldan, takdir Allah’tan” şeklindeki deyişi ne kadar anlamlıdır.

Kötülük ile ilgili tartışmalar tarih boyunca var olmuştur. Özünde izafi bir özellik taşısa bile hayatın bir realitesi olarak ‘kötü’ kabul edilen unsurlar söz konusudur. Acısı olmayanın tarihi de olmaz, derler. Kötü olarak görülen unsurlar üzerinden insan, hayata anlam katar ve onu anlamlı, yaşanmaya değer kılmaya çalışır. Elindeki nice nimetin kıymetini, o şeyin yokluğunda daha iyi fark eder. Meselenin inanç, düşünce, gündelik hayatla doğrudan ilgisinin olduğunu biliyoruz. Tıpkı deprem gibi salgın hastalıklar da sözü edilen kötülükler listesinde yer alır. Mesela Alman filozof Leibniz’in (ö. 1716) İmanla Aklın Uygunluğu Üzerine Bir Konuşma isimli eserine eleştiri mahiyetinde Fransız aydın Voltaire’nin (ö. 1778) Candide’yi kaleme almasının kökleri Lizbon (1755) depremine kadar uzanır.

Salgın hastalıklara veba, taun gibi isimler verilmiştir. İnsanoğlunun korkulu rüyası halini alan salgın hastalıklar, bazen bir toplumun gidişatının değişmesine yol açmıştır. Sokrates’in (ö. MÖ. 399) otuzlu yaşlarında iken Atina’da vukû bulan salgın hastalığın, eski Yunan’da inançlar, toplumsal hayat, siyaset ve ahlakla ilgili pek çok sorgulamayı beraberinde getirdiği düşünülmektedir. Atina’da felsefî sorgulamaların ön plana çıkmasında sözü edilen vebanın etkisinin önemli olduğu kaydedilir.[1] Miladi on dördüncü asırda Memluk Devleti idaresindeki Şam bölgesinde kendini gösteren salgın hastalık için ‘kara ölüm’, ‘tükeniş’ gibi ifadeler kullanılmıştır. Öyle ki, günlük vefat sayısı yüzden bin iki yüze kadar çıktığı zikredilir. Aynı dönemde Mısır-Kahire bölgesindeki salgında günlük on bin ilâ on beş bin civarında vefat sayısı verilir.[2] Yine o yıllarda Avrupa’da kendini gösteren vebanın, yetmiş beş ilâ iki yüz milyon insanın ölümüne sebebiyet verdiği ifade edilir.[3]

Salgın hastalıklar insanlık tarihi kadar eski görünmektedir. Yapılan araştırmalar hemen her yüzyılda bölgesel olarak salgın hastalıkların zuhur ettiğine işaret eder. Son asırlarda ortaya çıkan salgın hastalıklar, seyahatlerin kolaylaşmasının da etkisiyle artık dünya ölçeğinde kendini hissettirir. Bir sağlık dergisinde bundan yirmi dört yıl önce (1998) ‘Tehlikeli Virüsler’ başlığı ile verilen yazıdaki şu ifadeler dikkat çekicidir.

“Yüzyılımız içinde grip virüsü dört defa dünyamızı ziyaret etti (!): 1977-78’de Rus gribi, 1968 ve 1970 arası Hongkong gribi, 1957’de Asya gribi. Hafızalarda kâbus gibi yer edinen salgın ise 1918’de yaşanan İspanyol gribidir. Bu tür bir salgının bir daha ne zaman yaşanabileceğini kimse tahmin edememesine rağmen, bazı uzmanlar olası bir salgın tehlikesinin, 1968 Hongkong gribi istisna, son salgınların yirmi yıl arayla gerçekleşmesi nedeniyle yüksek olduğunu düşünmekte.” “Domuzun yeni grip virüsleri ürettiği tezi, pandemilerin çoğunun da neden Çin kaynaklı olduğunu açıklığa kavuşturuyor. Dünyanın hiçbir yerinde insan, su kuşları ve domuzlar birbirine bu kadar yakın bir şekilde yaşamamakta. Burasının büyük bir virüs merkezine dönüşmesi için en ideal ortam.”[4]

Salgın hastalık belirtilerine dair söylenenler, günümüzdeki corona-Covid-19 virüsünün belirtilerine yakın özellikler taşır: Akut ateş, kan kusma, terleme, iç kanama, doku kaybı, bilinç kaybı, halsizlik, nefes darlığı, göğüs ağrısı, öksürük vd. Salgınlarla birlikte kendini gösteren bir başka husus, iktisadi daralma ve kıtlıktır. Fiyatların yükselişi, açlık tehlikesi ve bunun getirdiği sıkıntılar, öyle anlaşılıyor ki, salgınlarla birlikte hep var olmuştur. Günümüzde de durum böyledir. Aynı şekilde inançların, ahlak algılarının, dünya görüşlerinin ve ideolojilerin sorgulanması, psikolojik travmalar, çeşitli depresif rahatsızlıklar da salgınlardan nasibini almıştır.

Adı ister veba ister tâun olsun veya Covid-19 olsun fark etmez, sözü edilen sıkıntının izalesi adına insanlar hem tıbbî tedavi açısından hem de inanç yönüyle kenetlenirler. 1347 veba salgınında Dımaşk’ta Cuma günü Mescidü’l-Kadem’de Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Samirî gibi çeşitli dinlere mensup insanlar dua için bir araya gelmiş ve bu belanın def’i için hep birlikte dua etmişlerdir.[5] Konunun inanç ile ilgili tarafına bir örnek olarak Sezaî Gülşenî’nin Mektubat’ındaki şu bilgileri verebiliriz:

“Diyarımıza veba isabet etmiş. Allah def eyleye. Her akşam namazdan sonra on dokuz Besmele-i şerife, on dokuz (Evemen kâne meyten fe-ahyaynâhu)[6], on dokuz (Ferdün, Hayyun, Kayyûmun, Hakemün, Adlün, Kuddûsün) okuyup ve orada olanlara okutasın. İnşallah her beladan ve taundan emin olursu[nu]z.”[7]

Ülkemizde salgın hastalığa bağlı ilk vefat 11 Mart 2020’de (bir kişi) oldu. Bazı günlerde vefat sayısının üç yüzü (300) aştığı rakamlar görüldü (21 Nisan 2021’de vefat sayışı 362). Her akşam televizyon haberlerinde günlük vaka ve vefat sayıları takip edildi. Günümüz itibarıyla ülkemizde resmi rakamlara göre 98996 kişi vefat etmiş. Bu hastalık 15085742 kişiye bulaşmış. Birinci aşı yapılma oranı %93.21, ikinci doz oranı ise %85.52 olmuş.[8]

Korona salgını sürecinde insan olmanın ve insan kalmanın örnekleri televizyon aynalarına da yansıdı. Özellikle maske ve aşı tedariki sürecinde gelişmiş-medeni denilen ülkelerin nasıl bencil tavırlar sergiledikleri dikkatlerden kaçmadı. Bazı ilaç şirketleri kasalarını tıka basa doldurdu. Onun için hastalığa çözüm amacıyla ülkeler aşı bulma yarışına girdiler. Çin, Alman, Rus, Amerika aşılarından sonra ülkemiz de Turcovac’ı üretmeyi başardı. Maske-mesafe-temizlik kuralı uzun süre hafızalarda kalacaktır. Hatta ilginçtir, Hz. Peygamber’in salgın hastalıkla ilgili hadisi, Amerika’da ilan panolarına (billboard) yansıdı.[9] Ülke açısından iyi yetişmiş biyologların, farmakologların, kimyagerlerin ne kadar hayatî derecede önemli olduğu bir kez daha anlaşıldı. Güvenlik konusunun sadece silahla temin edilen bir durum olmadığı yakından fark edildi. Bir korku faktörü olarak salgın hastalık hemen herkes tarafından hissedildi. Covid-19 virüsü acaba tabiattan mı insana geçti yoksa laboratuvarda mı üretildi sorusu yanında laboratuvarda üretildi ise yanlışlıkla mı insanlara bulaştı yoksa bilinçli mi yapıldı konusu bir muamma olarak kaldı. Eğer ki, insan eliyle ve bilinçli yapıldı ise bu durum, insanlık adına oldukça ürkütücü bir manzara arz eder.

Bu arada Kabe’nin ibadete kapanmasının hüznü hafızamızda yer etti! Camiler yanında okullar, iş yerleri vb. kapandı. Gün oldu sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Şehirlerarası seyahatler kısıtlandı. HES uygulamasına gidildi. Böylece Sağlık Bakanlığı, hastaların takibini sağladı (Tabi bu uygulamanın küreselci yapı ile ilgisi epey spekülatif haberlere konu oldu). Hayatın rutin akışının sağlanması amacıyla gıda dağıtımı, uzaktan (sanal) eğitim gibi uygulamalar başlı başına akademik araştırmalara konu olması gereken hususlardı. Karantina uygulamaları olarak tarihe geçen söz konusu unsurlar çok boyutlu olarak kendini gösterdi.

Özellikle büyük şehirlerde evlerinde adeta mahpus kalan insanların psikolojik gerginlikleri, yetişmekte olan çocukların bozulan ruh halleri, insanların işini kaybetmeleri, bazı hanelerden insanların vefat etmeleri gibi nice hadise bu dönemde gerçekleşti. Nereden bakılırsa bakılsın büyük bir sıkıntı ve imtihandı ki, etkileri hâlâ devam ediyor. Post-corona denilen süreçte hastalığa yakalanan kişilerde virüsün ne tür olumsuz durumlar meydana getirdiği meselesi, hâlâ araştırmaların konusudur.

Salgın hastalık sürecinde tedbir olarak sağlıkla ilgili ilmî bulguların uygulanması çok önemli. Bununla birlikte manevi direnç açısından duayı, sağduyuyu, iyi niyeti ve yardımlaşmayı önemsiyorum. Bütün bunlar insanların ‘tedbir’i ile ilgilidir. Hepsinin ötesinde ise Allah’ın ‘takdir’i vardır. Bu ise inancın konusudur. Eğer ki, imanın bir adı da ‘umut’ ise, felaket günlerinde insanların kötülüklerle, sıkıntılarla başa çıkabilmelerinin yolu, tedbire sarılmak ve takdire sığınmakla olabilir düşüncesindeyim.

(Edirne) Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi

 

Bu vesileyle;

2021 yılı baharında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde korona hastalığı tedavim esnasında yakın ilgi ve gayretlerini gördüğüm hekimlere ve hemşirelere can u gönülden teşekkür ediyorum. Onların ümit telkin edici sözleri ve günün her saatinde koşturmaca halinde görevlerini yapmalarını minnetle yâd ediyorum. Hastalığım sürecinde yakınlarımın ve tanıdıklarımın sağlığıma kavuşmam için ortaya koyduğu çabalar her türlü takdirin üstündedir. Hepsine medyûn-ı şükrânım. Hastanenin yoğun bakım odasından servis kısmına alındığımda güneşi, ayı, yıldızları, bulutları, kuşları, insanları, doğal hayatı ne çok özlemiş olduğumu fark ettim. Merhum Cahit Sıtkı’nın şu dizeleri benim halet-i ruhiyemi yansıtır:

“Ve gönül, Tanrısına der ki: / Pervam yok verdiğin elemden. / Her mihnet kabulüm, yeter ki; / Gün eksilmesin penceremden.”

 

Kaynakça:

[1] Bkz. https://tyap.net/avh [Erişim:13.05.2020]

[2] Esra Atmaca, “XIII-XV. Yüzyıllar Arasında Suriye Bölgesinde Veba Salgınları”, International Journal of Science Culture and Sport (IntJSCS), July 2015, sf. 528-529. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/91852#:~:text=Bu%20y%C3%BCzy%C4%B1llarda%20t%C3%BCm%20d%C3%BCnyada%20oldu%C4%9Fu,%2Dkeb%C3%AEr)%E2%80%9D%20adlar%C4%B1n%C4%B1%20vermi%C5%9Flerdi. [Erişim: 23.06.2022]

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Kara_%C3%96l%C3%BCm [Erişim: 23.06.2022]

[4] “Tehlikeli Virüsler”, çev. Şenay Büyük, Sağlığınız dergisi, Haziran 1998, sf. 43-44.

[5] Bkz. Esra Atmaca, a.g.m., sf. 530.

[6] En’âm Suresi, 122. “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kafirlere, yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.”

[7] Bkz. Mektubât-ı Hazret-i Sezâî, sf. 22.

[8] https://covid19.saglik.gov.tr/ [Erişim: 24.06.2022]. Ayrıca bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_COVID-19_pandemisi [Erişim: 24.06.2022]

[9] https://www.takvim.com.tr/dunya/2020/04/21/abdde-koronaviruse-karsi-hz-muhammedin-hadisi-ile-uyari [Erişim: 24.06.2022]

Önceki İçerikAile Gerçeği ve Vazgeçilmezliği
Sonraki İçerikDijital Çağ ve İnsan
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslam Felsefesi alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 2009 yılında Kırklareli Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak atandı. Hâlen aynı üniversitede görev yapmaktadır. Çalışma alanları klasik dönem İslam Felsefesi ile Son Dönem Türk Düşüncesi'dir. Batılılaşma, yerel kültür ve düşünce tarihi, biyografi konuları özel ilgi alanıdır. Beş özgün, iki çeviri, bir editörlüğünü yaptığı kitabı vardır. Kaleme aldığı makale çalışmaları, akademik ve süreli dergilerde yayımlanmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here