Ramazan’ın ‘Kadri’ni Bilmek

1

On bir ayın sultanı Ramazan’ı uğurlamaya hazırlanıyoruz. Her veda gibi bu da hüzünlü olacağa benziyor. Çünkü şimdiden içimizde ‘can dost’u uğurlamanın ağır yükünü hissetmeye başladık bile. Oysa o, olağanüstü zamanlarda yükümüzü hafifletmeye, içimizdeki tortuları temizlemeye ve bizi ağırlıklarımızdan kurtarmaya gelmişti. Onun sayesinde geçmişimizi muhasebe etme, bugünümüzü ve geleceğimizi yeniden imar etme imkânı bulmuştuk. Ramazan, bunun için ayağımıza kadar gelen önemli bir fırsattı. O, âdeta bir kampanya dönemi gibi fırsat üstüne fırsatlar sunmuştu bize. Peki, gerçekten biz, bu fırsatların farkına varabildik mi? Ramazan’ın ‘kadri’ni hakkıyla takdir edebildik mi? Bu soruları, içinden geçtiğimiz pandemi sürecine eklemlenen olağandışı Ramazan tecrübemizde birçok defa sormalıydık kendimize. Belki de sorduk, verdiğimiz cevaplarla rahatladık. Belki de, üzerimizdeki tortuların ağırlığından buna cesaret bile edemedik. Ancak Ramazan, bu sorgulamaya son bir fırsat daha tanımak için, her yıl olduğu gibi bu yıl da bir veda gecesi düzenledi. Evet, kutlu misafiri, kutlu bir geceyle uğurlamaya hazırlanıyoruz. Bu gece, Kadir Gecesi…

Kadir gecesi, aynı isimli sûrenin ilgili ayetlerinde şöyle betimlenir: “Şüphesiz biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rabb’lerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” Sûreden anladığımız kadarıyla bu gece, insanın ortalama yeryüzü seferinden daha uzun bir süreyle mukayyed zamansal bir kadr ü kıymete sahiptir. Bu özelliğiyle o, muhatabına, en değerli servetimiz olan hayatın kadrini hatırlatır. Ancak tıpkı hayatın bütünü gibi bu gece de karşımıza esrarengiz sırlarıyla çıkar. Sözgelimi, onun Ramazan’ın hangi gecesine denk geldiği belirsizdir. Sırrını gizleyip fâş etmeye yaklaşmadığı için de sırlandığı geceyi bilmemiz mümkün değildir. Burada insanın nasibine düşen, onu köşe bucak aramaya, her gecenin kadrini takdir ederek izini sürmeye, geceler boyunca ona yoldaşlık ve sırdaşlık etmeye devam etmektir. Bu yolculukta o, değerli olana vasıl olmanın hiç de kolay olmadığını anlatır. Zorlu engelleri aşarak sarp yokuşları çıkarken harcanan emeklerin asla zayi olmayacağını fark ettirir. Her şeyin nihai kadrinin, sadece yolun sahibi tarafından takdir edileceğini öğretir. Böylece insana kendisini çetin virajlarla dolu zor yolların ve zahmetli yolculukların beklediğini hatırlatır.

Her şeye Kâdir olan, gönderdiği yüce meleklerin rahmet esintileriyle gece boyunca her inişin bir çıkışı, her kışın bir baharı ve her zorluğun bir kolaylığı müjdelediğini hissettirir. Zorluklar karşısında sabretmenin, iradesini onlarla eğitmenin, yolculuktan selametle çıkmanın ve esenlik yurduna kavuşmanın imkânlarını gösterir. Nihayet Kadir, bu yolculuğun kurtuluş reçetelerini kaydeden Kadim Kitab’ın kadr ü kıymetini idrak etmenin kapısını aralar. Ancak Kitab’ın kadrini bilmek için bu kapıdan geçmek ve bir daha geriye dönmeyeceğinin sözünü nasûh bir biçimde vermek gerekir. Esasen Kadir gecesini içinde gizleyen Ramazan, lütfu, keremi ve merhameti sonsuz olan Yüce Rabb’imizin insanlığa en güzel armağanıdır. Her yıl düzenli olarak gönderilen bu armağan, unutulan ya da unutulmaya yüz tutan değerlerimizi yeniden gündemimize taşır. Bu değerlerin kadr ü kıymetini bilmeye başladığımızda, içimizi ferahlatacak, hayatımızı anlamlandıracak ve güzelleştirecek reçeteler sunar. Esasen Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmeye yönelik çabalarımızın, biri sabit, diğeri değişken olmak üzere iki yönü vardır. Sabit yönüyle Ramazan, evrensel ahlaki değerlerin değişmeyen önemine işaret eder. Dinamik yönüyle ise bu değerlerin içinde yaşadığımız zaman dilimindeki örneklerine atıfta bulunur. Bu örnekler üzerinden yüksek ahlaki değerlerin dinamik boyutunu fark etmemizi sağlar.

Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmenin yolu, öncelikle orucun kadrini idrak etmekten geçer. Oruç, öngörülen zamanda yeme-içme ve benzeri ihtiyaçlardan uzak durmayı gerektirir. Bu şekilde tutulan oruçlardan maksat, biyolojik dürtüleri kontrol etmek, zorluklara göğüs gerebilme yolunda bedeni eğitmek, sağlıklı düşüncelerle zihni beslemek ve manevi duygularla ruhu olgunlaştırmaktır. Orucun nihai amacı, içe dönüş yolculuğunu başlatmak, yaşantılar üzerinde tefekkür etmeyi ve düşüncelerde derinleşmeyi sağlamaktır. Böylece oruç, kişisel zaaflarla yüzleşmeye katkıda bulunur; içsel temizlik ve arınma sürecinin önünü açar. Allah’a yakınlaşma arzusunu ve gayretini artırır. Hâsılı, insanı manevi açıdan güçlendirerek farkındalığı yüksek bir hava sahasının ve kaliteli bir yaşam atmosferinin içine sürükler. Böylece tuttuğu oruçlarla içsel olarak zenginleşen ve manevi farkındalığı yükselen kişi, kendi dışına daha çok yönelmeye başlar; etrafında olup bitenlere kulak kesilir ve başkalarının ihtiyaçlarına her zamankinden daha duyarlı hâle gelir.

Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmek, orucun terbiye ettiği canın/hayatın değerini fark etmeyi ve tüm canları kendi canı gibi aziz kabul etmeyi beraberinde getirir. Bu kabul, aynı zamanda, pandemi günlerine denk gelen bu seneki olağandışı Ramazan atmosferinde ‘hayatın eve sığacağı’na gönülden inanmayı gerektirir. Bu süreçte, kendimizi ve çevremizi korumaya yönelik karantina tedbirlerine titizlikle uymayı insanî bir görev telakki etmemizi sağlar. Böylece, aramızdaki fiziksel mesafeyi korurken, duygusal mesafeyi her zamankinden daha yakın tutmamız gerektiğini hatırlatır. Evde geçirdiğimiz zamanı fırsata çevirme, bu süreçte özbenliğimize, eşimize ve çocuklarımıza karşı insaflı, merhametli ve hakkaniyetli davranma bilinci kazandırır. Varsa aile içi çatışmaları yatıştırmayı, sorunları karşılıklı mutabakat ve fedakarlıklarla çözmeyi, ailede sulh ve sükunu hâkim kılmayı hedef gösterir. Mutluluk ve huzuru yakalamanın, özenle korumanın ve geleceğe taşımanın yollarını öğretir. Anne-baba, çocuklar ve kardeşler arasındaki ilişkilerde sevgi, saygı, adalet, sadakat, şefkat, merhamet ve paylaşımın önemini anımsatır. Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmenin yolu, anne-babaya itaat, sadakat, şefkat, merhamet, vefa ve karşılıksız ihsanda bulunmaktan geçer. Anne-baba kadri bilmek, onların ihtiyaçlarını gidermeyi, hâlini hatırını sormayı, uzaktan da olsa gönüllerini ve hayır dualarını almayı gerektirir.

Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmenin yolu, elinde olanı ihtiyaç sahipleriyle paylaşarak infak etmekten geçer. Ramazan’da infak, öncelikle ihtiyaç sahibi akraba ve yakınlara, konu-komşuya karşılık gözetmeksizin yardımda bulunmaktır. Onların kadrini bilmek, “komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir” buyuran Rahmet Elçisi’nin mesajına râm olmaktır. Akraba ve komşu kadri bilmek, onlara karşı dedikodu, gıybet, iftira, haset, kıskançlık, kin, nefret ve düşmanlık gibi kötü huylardan kaçınmak, olumsuz duygusal bagajlardan kurtulmak, içini arındırmak ve gönlünü pîr ü pâk eylemektir. Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmek, bollukta da darlıkta da nimetin sahibine yönelmek, sonsuz nimetlerine teşekkür etmek ve her hâline mütemadiyen şükretmektir. Kadr ü kıymet bilmek, kanaatkâr olmak, elindekiyle yetinmek, daha fazlasını elde etmeye çalışırken sahip olduklarını ölçülü kullanmak ve müsriflikten kaçınmaktır. Tüketirken ölçülü davranmak, paylaşımcı olmak, yoksulu-yetimi, garibi-gurabayı gözetmektir. Hâsılı, bu mevsimin ‘kadri’ni bilmek, kendisi ihtiyaç sahibi olsa da elindekinin azı ile yetinerek çoğunu infak etmektir. Verecek bir şeyi bulunmadığında ise yardım kervanında gönüllü bir nefer olmaktır.

Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmek; dilini tutmak, öfkesini yutmak ve kendisi incinse de kimseyi incitmemektir. Gönül yıkıcı değil, gönüller yapıcı olmaktır. Yaratılanı, Yaratan’ın hatırına hoş görmek ve hiç kimseyi ayıplamadan kusurları gece gibi örtmektir. Farklılıklara müsamaha ile yaklaşmak, insanları farklı kimliklerinden dolayı ötekileştirmemektir. Çeşitli kavimlere ve milletlere mensup olmanın, yaratılışın doğallığından kaynaklandığını unutmamaktır. Rahmet Elçisi’nin buyurduğu gibi Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün sadece Yüce Yaratıcı’ya gönül yakınlığından geçtiğini bilmektir. İnsanın haysiyet ve onurunu, içine doğduğu ortamda iradesi dışında hazır bulduğu aidiyetlere değil, bizzat kendi iradesi, tercihleri ve çabasıyla elde ettiği evrensel ahlaki değerlere bağlamaktır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da “en güzel ahlak örneği” Resul-i Ekrem’in izinden giderek muttakilerin safına katılmak, yüzünü muhsince bir tavırla sadece O’na dönmektir.

Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmek, yaşam-ölüm, dünya-ahiret ve zorluk-kolaylık gibi kavram çiftlerinin birbiriyle zıt değil, iç içe gerçeklikler olduğunu kavramaktır. Geleceğimizin, geçmişimizden ve bugünümüzden daha hayırlı olacağına yürekten inanmaktır. Bu kavrayışın, yeni başlangıçları müjdelediğini, umutların tükenmeye yüz tuttuğu gecelerin mutlu sabahların habercisi olduğunu bilmektir. Yüce Allah’ın insana güç yetiremeyeceği şeyleri teklif etmeyeceği ve kaldıramayacağı yükleri yüklemeyeceği vaadine gönülden iman etmektir. Zorlukları aşmak için gece gündüz koşmak, iyilikte ve hayırda yarışmak, her işte elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktır. Hedefe ulaşmak için, gayretle çalışıp çabalamak dışında bir tercihin söz konusu olmadığını ve insanın bilinçli tercihlerinin sonuçlarından sorumlu tutulacağını bilmektir. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılırken, yarın ölecekmiş gibi ahiretini hatırda tutmaktır.

Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmek, kendisine emanet edilenlerin değerini fark etmek ve onlara ilişkin mükellefiyetlerini ihmal etmemektir. Emanete ehliyetli, sorumluluklarını müdrik, özü-sözü bir ve dosdoğru ‘iyi, güzel, model insan’ olmaktır. Kadr ü kıymet bilmek, bin aydan daha hayırlı bir gecenin ve o geceye değer katan Kadim Kitab’ın hatırını âli tutmaktır. Bize bahşedilen sonsuz nimetlere hamd ü senâlar ederek şükür dilini yakalamaktır. Bu bilinci sürekli canlı tutmaya çalışmak ve hayatı yaşanmaya değer kılan yüce erdemleri umutla yaşatmaktır. Hayatta karşılaştığı herkesi ‘Hızır’, yaşadığı her geceyi ‘Kadir’ gibi değerli bilmektir. Hâsılı, Ramazan’ın ‘kadri’ni bilmek, ebediyet yolcusu olduğunu unutmadan, onun iklimini sınırlı bir mevsime değil, bir ömre yaymaktır. Ve nihayet, dünyası Ramazan olanın, ahiretinin bayram olacağını mütemadiyen hatırda tutarak, ‘hayatı Ramazan kıvamında yaşamak’tır…

Önceki İçerikMuhammed Hamdi Yazır Ve Hak Dini Kur’an Dili’ndeki Edebî Kültür Üzerine
Sonraki İçerikMakinedeki Hayalet, Bilinç ve İllüzyon
Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Din Sosyolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesidir. Akademik kariyeri süresince Almanya, Avusturya, Macaristan, Slovakya, Kırgızistan ve Kazakistan’da proje ve araştırma amaçlı akademik faaliyetlerin yanı sıra, misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Ankara, Hacettepe, Gazi, Bilkent ve Hacı Bayram Veli Üniversitelerinin çeşitli birimlerinde dersler, seminerler ve konferanslar verdi. Avrupa Birliği, TÜBİTAK, TÜBA, YÖK, TİKA ve MEB bünyesinde yürütülen çok sayıda projede görev aldı. Bu projelerin önemli bir kısmı, toplumun dezavantajlı kesimlerine yönelik psiko-sosyal destek uygulamalarının geliştirilmesine yönelikti. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde kısa süre önce tamamlanan Psikososyal Destek Programlarının Yenilenmesi Projesi’nde çalıştı. YÖK tarafından yürütülen üniversitelerde kalite kültürünün geliştirilmesine yönelik çalışmalara da Ankara Üniversitesi Kalite Komisyonu üyesi ve İlahiyat Akreditasyon Ajansı (İAA) başkan yardımcısı olarak aktif katkıda bulunmaya devam ediyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde yayımlanmış makaleleri, bildirileri ve kitapları bulunmaktadır. Çalışmaları; bilgi, kültür, din ve değerler sosyolojisi alanlarında yoğunlaşmaktadır. İngilizce ve Arapça bilen Çapcıoğlu, evli ve iki çocuk babasıdır.

1 YORUM

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here