Efendim! Ölçü her daim hayatımızda. Ama her nedense ya mağdur olunca ya zarar görünce ya bir şeyler eksilince ya da işler ters gidince gündemimize giriyor. Bu da ölçü bilincimizle alakalı olsa gerek. Yoksa ölçüyü herkes bilir hatta ölçülü olmanın gerektiğini de. Ama bilinç hususunda bir ölçü eksikliğimiz kesin. Kesin de bu eksiklik nasıl giderilir? Bildiğim tek yol, hatırlatmak. Hatırlatmak, hatırlamayı; hatırlamak da bilinci getirir belki.
Bir nesnenin enini, boyunu ve derinliğini gösterir. Bu madde ve mesafe ölçüsü. İnsanın nerede durup nerede hareket edeceğini gösterir. Bu, akıl ölçüsü. Kime ibadet edilip kime etmeyeceğini gösterir. Bu, iman ölçüsü. Nimet verene nasıl, ne kadar ve ne şekilde teşekkür edeceğini gösterir. Bu, İslam’ın ölçüsü. İçtenliği, derecesini ve niteliğini gösterir. Bu, ihsan ölçüsü. Yönü ve yönelişi gösterir. Bu, kıble ölçüsü. Gerçeği ve doğruyu gösterir. Bu, hak ölçüsü. Sakınman ve kaçınman gerekenleri gösterir. Bu, takva ölçüsü. Bazen tarttığını tartar bazen seni tartar. Bu terazi ölçüsü. Burada yaptığını orada ölçer. Bu da mizan ölçüsü…
Uzayıp gider böyle. Ama bir de kaçtı mı ucu, yakalamak çok zor. Hele ucunu ucuna getirmek, hepten zor. Ama ölçüden kaçılmaz. Eninde sonunda seni bulur. Kaçsan da, dursan da, eğilsen de, dikilsen de, en sert kayanın içine girsen de, küçülüp zerreye dönüşsen de, büyüyüp küre olsan da… Ölçü Sahibi seni bulur. En iyisi gecikmeden, geç kalmadan, kaçırmadan, kaçmadan ölçüye uymak, ölçüyü yakalamak ve ölçülü olmak gerek. Atın önüne geçip durdurmakla, kuyruğundan tutup durdurmak bir olmaz. Hele bir de elinden kaçırdıysan, eyvan eyvah! Koştur ki yakalayasın, ara ki bulasın sor ki öğrenesin! Ama gene de ehli bilir, bir yol ve yöntem gösterir. Çünkü onlar ölçüyü bilir.
Bilirler ki her şeye her ölçü uymaz. Her yere her terazi konulmaz. Her nesne her ölçüye vurulmaz. Metreyle ölçülenle tartıyla ölçülen bir olmaz. Her şey metreye gelmez, teraziye konulmaz. Kuyumcunun terazisi, kömürcünün terazisine kıyas edilmez…
Akıllı ile ahmak farkı, tam da burada ortaya çıkar. Akıllı ölçüyü bilen, ahmak ölçüsüz giden. Ahmak, bal kavanozunu ağzına diker kendine zehir eder; akıllı, ölçüsünce yer, kendine şifa eder. Akıllı, işaretlere uyar yolunu bulur; ahmak, burnunun dikine gider yoldan savrulur. Akıllı, başkasından ders alır; ahmak, başkasına ders olur. Akıllı, yolda yürür; ahmak, dağ taş sürünür. Akıllı ölçüye vurur, ahmak ölçüyü vurur…
Din de böyledir dostlar! Onun da ölçüsü var. Her şeye ölçü koyan, ona da bir ölçü koymuş.
Dinin ölçüsü, Kitap. Uygulama yetkilisi, Hz. Peygamber. Uygulama alanı, hayat. Hayatın ölçüsü, Sünnet. Sünnetin tezahür alanı, toplum. Toplumun ölçüsü icma. İcmanın ölçüsü ittifak. Hepsinin toplamı şeriat. Şeriatın benliğe yansıması ve içtenliğe dönüşmesi, ihsan. İhsanın ölçüsü, nebevî hayat.
Bu ölçülerin ilim kalıbına dökülmüş hâli; Kelam, Fıkıh, Tasavvuf.
Kelamın ölçüsü, fıtrat ayarını kaybetmemiş akıl. Aklın ölçüsü, Hz. Peygamber’in getirdiği ve bugüne tevatürle ulaşmış haber. Yani Kur’an ve mütevatir sünnet.
Fıkhın ölçüsü; kitap, sünnet, icma ve kıyas.
Kitap, iki kapak arasına girmiş Kur’an. Sünnet, Kutlu Nebi’nin sahabesiyle yaşadığı İslam. İcma, en kuvvetlisi Ashabın ittifakı. Kıyas, niteliği bilinmeyeni ölçüye vurarak bilinir hâle getirme.
Tasavvufun ölçüsü, zâhir şeriat. Zâhir şeriatın ölçüsünü öğreten iki ilim usulü’d-dîn/kelam ve fıkıh. Bir yol ehli ne güzel demiş: “Pergelin sabit ayağı şeriatta olacak, diğeriyle istersen bütün âlemleri dolaş”. Öyleyse tasavvuf, ölçüye uygun İslam’ı yaşamak, onu hayat tarzı kılmak, hatta hayatın kendisi. Tabii ki bu, herkeste farklı tezahür eder. Çünkü kişisel tecrübe. Kişiden kişiye değişir. Anlatılmaz, yaşanır. Söze değil, duruşa ve harekete bakılır… Ama ölçü kaçtı mı, sapmalar ve sapkınlıklar başlar, yol haramilere, meydan haramzadelere kalır, olmadık rezillikler ortaya saçılır. Bundandır ki bir başka yol ehli, “Bu yolun haramileri çoktur.” diye uyarmış.
Herkes ölçüye uyacak ama herkese aynı ölçü uygulanmayacak. Tektipçilik yoktur bizim ölçü dünyamızda. Neden mi? Çünkü herkesin şartları, imkânları ve ihtimalleri farklı. İşte ölçü, tam da bu farklılıklar için. Ayar tutturmak ve ayakta kalmak için. Daha da önemlisi ayağın yorganın dışına taşmaması için. Bu yüzden her hâl ve hareket sabit ölçüye ayarlanmalı. Sabit ölçüyü tutturduktan sonra dairenin darını ve genişini çizmek kişinin şartlarına, imkânlarına ve ihtimallerine kalmış. Eh, Allah vermiş bir akıl bir de irade. Ölçüyü tutturacak şekilde kullan diye.
Kiminde infak, kiminde sabır; kimi yerde merhamet, adalet ve tevazu; kimi yerde zarafet, muhabbet ve teslimiyet…
Hak yolunda infak, Hak’tan gelene sabır; haklıya ve hak yanında durana merhamet, hak yerini bulsun diye adalet; hak karşısında tevazu, hakkı söylemede zarafet; Hak için muhabbet ve Hakk’a teslimiyet…
Hâsılı dünya meydanında ölçüye uyan kurtulur, uymayan savrulur. Sonuçta herkes bir ölçüye vurulur; ya hakkını alır ya hak ettiğini bulur.