Kopernik, Kepler ve “Evrenin Gizleri”

0

    “Felsefe, çekmeceye konmuş

kanıtlardan hoşlanmaz.”

Gaston Bachelard

 

“Evren’in merkezi Dünya’dır.” sözünü duyduğumuz zaman aklımıza ilk gelen Batlamyus(Ptolemaios)’tur. Yaklaşık 1400 yıl kullanılan Batlamyusçu evren anlayışı geçirmiş olduğu pek çok değişiklikler ile her geçen gün yeni problemler karşısında cevapsız kalmaya başlamıştır. Nicolaus Copernicus (Kopernik), sistemin sorunlarını çözüme ulaştırma mücadelesinde, yeni değişiklikler yapmanın mümkün olmadığı kanaatine varmıştır. Klasik astronominin temelinin aslında bazı yanlışlara dayandığını gören Kopernik, mevcut kozmoloji anlayışının yetersizlikleri üzerine yoğunlaşmıştır.

Astronom ve matematikçi olarak nitelendirebileceğimiz Kopernik, Batlamyusçu evren anlayışında hâkim olan Aristocu evren anlayışının tek geçerli görüş kabul edilmesine de karşı çıkmıştır. Yeni Platonculuk anlayışına yakın olan Kopernik, Güneş merkezle bir evren anlayışını ortaya atmıştır. Güneş merkezli anlayış, göklerin günlük hareketlerini ve Güneş’in yıllık hareketini; Dünya’nın kendi ekseni etrafında günlük olarak, Güneş’in etrafında yıllık olarak dönmesiyle açıklıyordu. Hareket eden Güneş ve yıldızların mevcudiyeti, Dünya’nın zıt yönde hareket etmesinin bir yansımasından başka bir şey değildi.

Dönen veya hareket eden bir Dünya’nın bizzat Dünya’yı ve Dünya’nın üzerindeki nesneleri aksatacağı, sarsacağı şeklindeki geleneksel karşı çıkışa, Kopernik, yer merkezli teorinin, aslında, daha büyük ve daha kötü aksaklıklara ve sarsıntılara yol açacağı, daha büyük gök cisimlerinin daha hızlı hareket etmesini zorunlu kılacağı fikrini geliştirerek karşı koymuştur.

Kopernik, uygulamada görmüş olduğu kolaylıklar, güneş merkezli sistemin Batlamyusçu yer merkezli sisteme üstün olduğu sonucuna varmasına yol açtı. Kopernik’in argümanının ikna edici bulunması, ona karşı saldırıların da bir anda artmasına sebep oldu. Bu saldırıları kışkırtan temel şey ise, Kopernik’in önerdiği kozmolojinin yol açtığı dinî sonuçlardı.

Dinî tepkilerin en büyüğü Martin Luther tarafından gelmiştir. Luther, Kopernik’i, bir yandan Kutsal Kitab’ı keyfine göre çarpıtan, öte yandan da bütün bir astronomi bilimini aptalca bir gayretle tersine çevirmeye çalışan “türedi bir astrolog” olarak suçlamıştı. Dünya gerçekten hareket ediyor ve dönüyor ise Tanrı’nın Yaratış’ın ve kurtuluşa erdirme planının sabit bir merkezi olamazdı artık. Kopernikçi olmak demek, neredeyse ateist olmaya denk demekti. Fakat Kopernikçi teori ile birlikte, Katolikliğin akıl ile iman arasındaki uzunca bir süredir yaşanan gerilimi, sonunda en yüksek noktaya ulaşmıştır.

Yaşanan bütün gelişmeler akıllarda soru işaretleri oluşturmuşsa da Kopernik’in sistemi, uzun zaman ciddiye alınmayarak itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu itibarsızlaştırma sürecinde Kopernik’in sistemini de takip eden bazı kişiler olmuştur. Kopernik ne kadar tam olarak sistem kurmuş olamasa da açmış olduğu ufuk doğrultusunda birçok kişinin gelmesine imkân sağlamıştır.

Batlamyusçu evren anlayışının alternatifi olabileceğinin düşünülmesi dahi zamansallığı içerisinde büyük bir kırılmayı ifade etmektedir. Kopernikçi düşüncenin destekçilerine cazip gelen şey, bilimsel doğruluktan ziyade, estetik olarak üstünlüktür. Yeni Platonculuğa dayalı tanımlanan estetik yargının neden olduğu entelektüel kabul olmaksızın, Bilimsel Devrimin, özellikle de tarihî olarak gerçekleştiği şekilde, meydana gelmesi mümkün olmayacaktı. Aristotelesçi anlayışın Ortaçağ boyunca hâkim olduğu bir dönemden artık Platoncu felsefenin hâkim olduğu bir anlayışa geçilmektedir. Yeni Platonculuğun en bariz örneklerini Johannes Kepler ile görmemiz mümkündür.

Sayıların ve geometrik biçimselliğin aşkın gücüne inanç, merkezî güç olarak ve ilahi görülen Güneş ve kürelerin kusursuzluğunun kutsallığın simgesi olduğu inancıyla Kepler, Yeni Platonculuğun önemli bir örneğidir. Kepler, Kopernik’in güneş merkezli teorisinin ifade etmeye çalıştığından daha fazla bir şeyi sezinlediğine ve Kopernik’in kitabında mevcut olan Batlamyusçu problemlerden kurtarıldığı takdirde, Kopernikçi hipotezin, bilimsel anlayış ve kavrayışın, Tanrı’nın azametini doğrudan yansıtacak nitelikte tanzim edilmiş ve harmonik yeni bir kozmos anlayışının kapılarını açacağına inanıyordu.

Kepler yapmış olduğu matematiksel çalışmalarla elipstik bir yapı ortaya koyarak Batlamyusçu sistemi çürütmeyi başarmıştır. Böylelikle Kepler, sonunda antik gezegenler problemini çözdü ve Platon’un tekil, yeknesak ve matematiğe dayalı olarak tanzim edilen olağanüstü yörüngeler tahminini gerçeğe dönüştürdü ve böyle yapmakla, Kopernik hipotezini ispatlamayı başarmış oldu. Kepler, yüzyıllardır yapılan gökyüzüne ilişkin farklı ve büyük ölçüde açıklanması zor gözlemleri bir araya getirerek, kâinatın büyüleyici, matematiğe dayalı harmonik şekillerle tanzim edildiğini ikna edici şekilde gösteren birkaç kısa ve genel ilkeye dönüştürmüştü.

Kepler için en önemli olan şey ise en ileri bilimsel sonuçların, hem Kopernik’in teorisini, hem de antikitenin Pisagorcu ve Platoncu filozoflarının matematiğe dayalı mistisizmlerini doğrulamış olmasıydı. Matematik artık yalnızca astronomik bir tahmin aracı olarak değil, aynı zamanda, astronomik gerçekliğin ayrılmaz bir unsuru olarak kabul edilmişti. Böylelikle Kepler, kozmik kavrayışın bir aracı olarak Pisagorcu matematik iddiasını, güçlü bir şekilde meşrulaştırdığını, dolayısıyla Tanrı’nın yaratışının önceden gizli olan sırrını ifşa ettiğini düşünüyordu.

Bilimsellik algısı, düşünsel tarihin seyri içerisinde gelişen ve kendini ortaya koyan bir olgudur. Kepler, Bilimsel Devrim ile başlayan bu bilimsellik anlayışının henüz başlangıç aşamalarında yer almaktadır. Bu durum da bize bilim felsefesi ve bilim tarihinde tartışılan bir konuyu hatırlatmaktadır. Bilim gerçekten ilk günden bu yana rasyonel ve evrensel midir? Bu soruya bir çok cevap vermek mümkün, her cevap bizim durduğumuz yeri gösterir. Kepler, yaşadığı dönem itibarıyla hem bir ortaçağlı hem de rönesanslı bir düşünürdür. Çünkü tarih dediğimiz yapı, kesin ve net çizgilerden ziyade bir akış içerisinde seyir eder. Bundan dolayı bilimsellik dediğimiz vakit; Kepler’de bu anlayışın henüz mühim bir dereceye gelmediğini görüyoruz. Onun asıl yapmak istediğinin inanmış olduğu anlayış doğrultusunda evreni şekillendirme isteğidir. Bilimsel olarak daha sonra nitelendirdiğimiz sistemler aslında mistik ifadelerin daha iyi ifade edilip temellendirilmesi için ortaya konulmuş olan varsayımlar olarak gözükmektedir.

Kepler henüz bu yolun başındaki bir isim olarak Yeni Platonculuk etkisinde “evrenin gizleri”ni çözme niyeti ile tarihte kendini önemli bir yere yazdırmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here