Sözlükte “yönelmek, meyletmek, sapmak” mânasındaki harf kökünden türeyen tahrîf “iki şekilde yorumlanması mümkün olan bir sözü bir tarafa çekmek”, “kelimenin veya sözün anlamını benzer anlamlarla değiştirmek” gibi mânalara gelir.[1] Tahrif kelimesine ilk dönem sözlüklerinde verilen anlamlar metinden çok yorumla ilgilidir ve anlamın çarpıtılmasını ifade etmektedir.
Tevrat’ın tahrifiyle ilgili Müslüman âlimler arasında üç görüş bulunmaktadır:
- Tevrat’ın ekseri kısmının hem lafız hem mana bakımından tahrif edildiği
- Tahrifin metinde değil, yorumda yani tefsirinde meydana geldiği
- Tevrat’ın kısmî olarak tahrife uğradığı; yani lafız kısmının az miktarda tebdil edildiği, esas tebdil ve tahrifin tefsirde meydana geldiği
10. yüzyılın ortalarına kadar Yahudi kutsal metinlerinin lafzen değil de yorumunda tahrife gidildiğinden bahsedilmiştir. Müslüman âlimlerin bir kısmı bu kutsal metinlerde Hz. Muhammed’in nübüvvetini müjdeleyen bazı pasajların olduğunu iddia etmişlerdir. Bu nedenle doğrudan metnin tahrifinden söz etmemişlerdir. Bu âlimler: Ali b. Rabban et-Taberî, Câhız, İbn Kuteybe, Yakûbî, Taberi, ve Mes’udî’dir.
Doğrudan metin tahrifinden söz eden ilk kişi ise Makdisî’dir. Makdisî, Yahudiler’in elindeki Tevrat’la Yunanca Septuagint ve Samirî Tevrat’ı arasındaki tutarsızlıkların metnin tahrifinin delili olduğunu ileri sürmüştür.
Tevrat’ın Ekseri Kısmının Tahrif Edildiğini Savunanlar
Tevrat’ın ekseri kısmının hem lafız hem mana bakımından tahrif edildiğini savunanların başında İbn Hazm gelmektedir. İbn Hazm Tevrat’ı sistemli bir şekilde tenkit eden ilk Müslüman’dır. Hatta biz ilk bilimsel Tevrat eleştirisini İbn Hazm’da görmekteyiz. Batı ise bu noktaya bundan altı yıl sonra Spinoza ile gelebilmektedir. İbn Hazm çağdaşlarının ve kendisinden önceki âlimlerin aksine bu eleştiriyi yaparken İslami kaynaklar üzerinden değil de; Tevrat’ın kendisinden hareketle eleştiriler getirmiştir.[2] Bu eleştiriyi yaparken ise Tevrat’ın başka bir şekilde yorumlanamayacak pasajlarını kullanmış ve Tevrat’taki tarihi ve sayısal çelişkileri bir bir ortaya koymuştur. İbn Hazm Musa’ya atfedilen Tevrat’ın melun ve mekzup bir kitap, yazıcısının ise Allah’a, peygamberlerine ve kitaplarına hakaret eden bir zındık olduğunu belirtmiştir.
İbn Hazm’ın Tevrat’a getirdiği eleştirilerden birsi Yakup’un çocuklarının sayısı ile ilgilidir. İbn Hazm Yakup’un otuz üç çocuğunun olduğu belirtilen Tekvin 46:15. cümlenin yanlış olduğunu tespit etmiş ve Yakup’un çocuklarının sayısının otuz iki olduğunu ortaya koymuştur.’’[3] Bu tespiti Heretik Yahudilerden İsmail el-Ukbarî de kabul etmiştir.
İbn Hazm Tesniye kitabının son babında Musa’nın ölümünün ve defnin anlatılmasına, ‘‘Onun kabrini şimdiye kadar hiç kimse bilmedi. Musa öldüğünde 120 yaşında idi.’’ gibi ifadelerin yer almasına dikkat çekerek, bu kitabın Musa’ya indirilmiş kitap olmayacağının aşikâr olduğunu savunmuştur. İbn Hazm, Tevrat’ın bu kısmının onun çok uzun zaman sonra başka biri tarafından telif edildiğini açıkça gösterdiğini ileri sürmüştür.
Rabbîler, Tesniye’nin ‘‘Musa burada öldü.’’ cümlesi de dâhil son sekiz cümlesinin yazılması ve yazarı konusunda iki farklı yorum getirmişlerdir. Bazı Rabbîler Tesniye’nin bu son sekiz cümlesine Yeşu’nun yazdığına hükmetmişlerdir
İbn Hazm Tevrat’ın diğer tercüme versiyonları hakkında da bilgi vermiştir Yahudiler ile Samirîler arasındaki tahrif suçlamalarından haberdar olan İbn Hazm onların Tevratları ve diğer Tevrat nüshaları arasında metin karşılaştırması da yapmıştır. O Yahudi ve Samir’i Tevrat nüshalarıyla Yahudi Tevratı’nın Yunanca tercümesi Septuagint ve adını vermediği başka bir nüsha arasında Âdem’in cennetten kovuluşundan tufana kadar geçen zaman hakkında verilen tarihleri karşılaştırmıştır.
Tevrat’ın ekseri kısmının tahrif ve tebdil edildiğini savunan başka bir isim, meşhur Maliki fıkıhçı Karafî’dir. Kitabu’l-Ecvibeti’l-Fâhira Ani’l-Es’ileti’l-Facira isimli bir reddiyesi bulunmaktadır. Ona göre Musa Tevrat’ı yazmış ve onu Harunoğulları’na vermiştir. Böylece Musa Tevrat’ı Yahudilerden gizlemiştir. Musa onlara sadece ‘‘Haazinu’’ (Tesniye 32. bab) suresinin yarısına öğretmiştir. Yahudiler Tevrat’ın kalan kısmından haberdar olmamışlardır. Tevrat’ın kendilerine teslim edildiği Harunoğulları ise onu korumanın gerektiğine inanmamışlardır. Sonra Buhtunnasr Harunoğullarını katletmiştir. Buhtunnasr’ın onları Babil’e sürmesinden yetmiş sene sonra Ezra, kohenlerin yanında bulunan parçalardan Tevrat’ı derlemiştir. Bugün onların elinde bulunan kitap hakikatte tanrının kitabı olmayıp Ezra’nın kitabıdır.
Karafî bundan sonra Hz. Muhammed’in peygamberliğini müjdeleyen ayetleri ele almıştır. Ona göre Hz. Muhammed’in peygamberliğini müjdeleyen ayetler tahrif ve tebdilden korunabilmişlerdir
Karafî adı geçen eserinde Tevrat hakkında daha birçok bilgi vermiştir, verdiği bu bilgilerin çoğu esas itibari ile Rabbanî kaynaklarda anlatılanlara benzemekle birlikte nakillerde ve tahlillerde hatalar bulunmaktadır.
Karafî Tevrat’ı tetkikinin sonunda Musa’ya vahiy edilen kitapta onun ölümü ve defninin anlatılmasına dikkat çekerek böyle bir kitabın ilahi olmayacağını iddia etmektedir.
Karafî İbn Hazm’dan farklı olarak Tevrat’ın Yunanca çevirisi Septuagint’te 70 Rabbînin ittifakla yaptığı 13 kasıtlı değişiklikle ilgili haberi de eserinde zikretmiştir. Bu haber birçok Rabbani kaynakta yer almıştır. Ancak o bu haberi hatalı nakletmiş ve Tevrat’ın aslı ile alakalandırmıştır.
Karafî, farklı mezhep mensupları arasında cereyan eden tartışmalara da eserinde yer vermiştir. Karafî Samirîlerle Yahudiler arasındaki tahrif suçlamalarına da eserinde değinmiştir.
Gerek metodu gerek ele aldığı konular itibarıyla Karafî’yi taklit ettiği görülen İbn Kayyim el-Cevziyye, Hidayet’ül Hayarâ Fi Evcibeti’l-Yehud ve’n-Nasarâ isimli eserinde Tevrat’ın tahrifi ve tebdili meselesine genişçe değinmiştir. O Allah’ın Kur’an’ında belirttiği tahrifin birkaç şeklinin bulunduğunu ileri sürmüştür.
Ehli kitabın Hazreti Muhammed’in peygamberliğine delalet eden ayetlerin lafızlarını tebdil ettiğini, bu ayetlerin manalarında tevile gittiğini, tevilde tahrif yapıldığını belirtmiştir. Hazreti Muhammed’in peygamberliğine delil olan ayetleri Ehli Kitab’ın lafız ve mana bakımından nasıl tahrif ettiğini örneklerle göstermiştir.
Hz. Muhammed’in peygamberliğinin en bariz delili olarak gösterilen ‘‘Kardeşleri arasında İsrailoğulları için senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve kelamımı onun ağzına koyacağım.’’ (Tesmiye 18:18) ayetini Hristiyanlar, manasını Hazreti İsa’ya hamlederek tahrif etmişlerdir.
Yahudilerin bu ayeti tahrifi ise hem lafız hem mana yönünden olmuştur. Yahudiler bu cümlenin ‘‘Onların kardeşleri arasından bir peygamber mi çıkaracağım?’’ şeklinde olduğunu iddia etmiş ve böylece kelimenin yerini değiştirerek tahrifte bulunmuşlardır. Onlar bu ayetin manasını Samuel’e ve ahir zamanda çıkacağını söyledikleri başka bir peygambere hamletmek suretiyle de mana bakımından tahrif etmişlerdir.
İbn Kayyim el-Cevziyye Hz. Muhammed’le ilgili bazı ayetlerin Tevrat’tan silinerek tahrif edildiği anlayışına ise şiddetle karşı çıkmıştır. Bunun yanı sıra Yahudilerin yetmiş kâhininin bir araya gelerek Tevrat’tan on üç cümleyi ittifakla değiştirdiklerini itiraf ettiklerini belirtmiştir. Ancak değiştirme işi Tevrat’ın aslında değil Yunanca çevirisi Septuagint üzerinde olmuştur. İbn Kayyim el-Cevziyye meselenin bu kısmını karıştırmıştır.
Tahrifin Metinde Değil Yorumda Olduğunu Savunanlar
Müslüman âlimlerin bir kısmı Kur’an’ın tahrif ve tebdili ile ilgili ayetlerini yorumda tahrif ve tebdil olarak anlamış: Yahudilerin Tevrat metnini Tanrı’nın vahyettiği şekilde değiştirmeden rivayet ettiklerini ileri sürmüştür. Bunların başında da İbn Haldun gelmektedir.
İbn Haldun bu görüşünü Buhari’nin İbn Abbas’tan naklettiği bir rivayete dayandırmaktadır. Buhari’nin Sahih’inde naklettiğine göre İbn Abbas Yahudi ulemasının Tevrat’ı tebdil etmelerinin uzak bir ihtimal olduğunu, herhangi bir topluluğun peygamberlerine indirilen bir kitabı kasten tebdil etmelerinden Allaha sığındığını; onu ancak tevil yoluyla tebdil ve tahrif ettiklerini söylemiştir. Bu görüşünde ‘‘İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarındadır.’’ (Maide 43) ayetini delil getirmiştir. İbn Haldun’a göre eğer lafızda tebdil olsaydı içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olmazdı. Kur’an’da vaki olan ayetlerin manası tevil yoluyla tahrif ve tebdildir.
Bu gruba dâhil olan bir diğer kişi ise Müslüman tarihçi Makrizî’dir. Makrizî Kur’an’da bahsedilen tahrifin Tevrat’la değil onun tefsiri olan bir Mişna ile ilgili olduğunu ileri sürmüştür. O Musa’ya gelen vahiy ve yazılı metinler hususunda Yahudi kaynaklarında anlatılanları benimsemiştir. Ancak o bazı bilgileri yanlış anlamış, Tevrat’la Mişna’nın konumunu birbirine karıştırmıştır. Makrizî’ye göre Tevrat’ta bulunan ilahiyi kelamın tefsiri durumundaki Mişna’yı Tanrı’nın Tevrat’taki buyruğu üzerine Musa kendisi yazmıştır. Sonrasında ise çeşitli olaylar nedeniyle bu kitap değişikliğe uğramış ve tahrif edilmiştir.
Makrizî Bakara Suresi 79. ayetin manasını Mişna metninde yapılan tebdil ve tahrif olarak yorumlamıştır. Ona göre Tanrı Tevrat’ın tefsiri olan Mişna’yı tahrif etmeleri ve kendi sözlerini kattıkları Talmud’u yazıp bu Tanrı’dandır demeleri sebebiyle Yahudi ahbarı bu ayetle zemmetmiştir.
Makrizî’nin bu bilgileri hangi Yahudi kaynaklarından derlediği belli değildir. Yahudilerin Mişna’yı Musa’ya verilen ilahi kitap olarak inandıkları doğrudur. Yahudi kaynaklarında Musa’nın Tevrat’ı yazdığı bildirilmektedir. Ancak Mişna’yı yazdığına dair bilgi bulunmamaktadır. Makrizî’nin Mişna ile ilgili olarak anlattıkları ise aslında Tevrat’la ilgilidir.
Tevrat’ta Kısmî Tahrifi Savunanlar
Müslüman âlimlerin bir kısmı ise Tevrat’ın metninde tebdil ve tahriflerin bulunduğunu söylemekle birlikte bunu Tevrat’ın ekseri kısmına teşmil etmemektedirler. Bunların başında İbn Temiyye gelmektedir.
İbn Temiyye, Kıbrıslı Rahip Pavlus’un Hristiyanlığın sahihliğini savunan bir risalesine cevap olarak yazdığı el-Cevabu’s-Sahih Limen Beddele Dine’l-Mesih isimli eserinde İncil’in yanında Tevrat’ın tahrifi ve neshi meselesinde de görüş belirtmiştir. Ona göre bu iki kitap, lafızları tağyir ve tebdil edilmiş olsa da Tanrı’nın hükümlerini ihtiva etmektedir.
Hazreti peygamber zamanında ki Medine Yahudilerinin ellerindeki Tevrat’ın bazı lafızlarının tağyir edildiği bilinen bir şey değildir. Tevrat ve İncil nüshalarının çoğu birbiriyle müttefiktir. Ancak pek az lafızda aralarında farklılık vardır. İbn Temiyye’ye göre bir kimsenin Tevrat’ın bütün nüshalarını toplaması ve tebdil etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ona göre hiç kimse Tevrat’taki hükümlerin lafızlarında tebdil olduğunu iddia edemez.
Bununla birlikte İbni Teymiye, Samirî Tevrat’ı ile Yahudi Tevrat’ı arasında birçok farklılığı bulunduğunu, hatta On Emir’de bile bulunduğunu belirtmekte, fakat sahih olan Tevrat’ın Yahudi Tevrat’ı olduğunu söylemektedir.
Hande FİDAN
BUÜ Dinler Tarihi Bilim Dalı
Yüksek Lisans Öğrencisi
Kaynakça
[1] Muhammet TARAKÇI, “Tahrif”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, ss. 422-24.
[2] Süleyman Sayar, “Dinler Tarihçisi Olarak İbn Hazm Genel Bir Bakış”, MİLEL VE NİHAL, c. 6, sy. 3 (2009), ss. 43-79.
[3] Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, İstanbul: Pınar Yayınları, 2018, s. 195.
Kalemine sağlık sevgili Hande Fidan başarılarının devamını diliyorum sevgiler