Fuzûlî’nin Edebî Kişiliğine ve Türkçe Divanına Dair

0

Edebî Kişiliği

Edebiyatımızın en büyük lirik şairi olan Fuzûlî, aynı zamanda âlim ve fâzıl bir şahsiyettir. Arapça, Farsça ve Türkçeye hâkim olup bu üç dilde eserler vermiştir. Eserlerinden de tefsir, hadis, kelam, fıkıh, mantık gibi devrinin ilimlerini çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. “İlimsiz şiir esası yok dîvar olur ve esassız dîvar gâyette bî-i‘tibâr olur.” diyerek ilmin şiir için ne denli kıymetli olduğunu vurgulamıştır. Bizim için de Fuzûlî’nin bu görüşü oldukça önemlidir. Zira şiirin bütün ilimlerin fevkinde olması için, o ilimlerin gayret merdivenleri çıkılmalıdır. Fuzûlî’nin şiirinin değeri de böylelikle kendini ispat etmiştir.

Fuzûlî, hemen hemen doğrudan hiçbir şairin etkisi altında kalmamış, üstün yetenekli bir şairdir. Kendisinin de dediği gibi, doğduğu çevreden dışarı çık(a)mamış, başka şairlerle ve şiir çevreleriyle bir ilişkisi olmamıştır. Bununla birlikte Fuzûlî’nin, her üç edebiyatı da yakından izlediği bellidir. Her şair gibi onun da beğendiği ve sevdiği, hatta sanat hayatının başlangıcında etkilendiği şairlerin bulunması doğaldır.[1] Çağatay şiirinin büyük ustası Ali Şir Nevâyî ve Osmanlı şairlerinden Necâtî’nin şiirlerine yazdığı nazirelerden, onların şiir anlayışından etkilendiğini anlıyoruz. Bu etkileniş Fuzûlî’yi iki muhit arasında köprü konumuna getirmiştir. Ayrıca Fuzûlî’nin üzerinde Hâfız-ı Şirâzi’nin de büyük etkisi görülmektedir. Fuzûlî’nin de Hâfız’ın da şiirinde tasavvufî etki en bariz şekilde kendisini göstermektedir. Fuzûlî’nin şiirlerindeki bu tasavvufî etki, sözlerinin daha tesirli olmasını sağlamıştır.

Fuzûlî her şeyden önce bir aşk şairidir. Bütün şiirlerini de aşk üzerine bina etmiştir. İlimsiz şiir olmaz demiş fakat aşkın hepsinden üstün olduğunu savunmuştur: “Işk imiş her ne var âlemde/ İlim bir kîl ü kâl imiş ancak.” Bu aşk, maddî ve beşerî aşktan başlayarak ilahî, tasavvufî aşka gitmiştir. Fuzûlî’de aşkın bu şekilde olduğu Leyla ve Mecnun mesnevisinde de en iyi şekilde kendini göstermektedir.

Fuzûlî, ıstırap şairidir. Acı çekmenin her hâline şahit olduğumuz şiirlerinde, bu duyguları son derece samimi bir hissiyatla temaşa ederiz. Sanki şair için acı, şiirlerini besleyen bir besindir. Bu şekilde şair bir anlamda şiirlerinde, bu âlemin geçiciliğini ve bu dünyada rahat edilemeyişini de anlatmak ister gibidir.

Arapça, Farsça dillerine de hâkim olduğu için Türkçeye hâkimiyeti çok güçlüdür. O şiirlerinde ikilemelere, deyimlere çokça yer vermiştir. Bu da şiirinin kolaylıkla akılda kalmasını sağlamış ve etkisini artırmıştır. Aruz vezninin Türkçede kullanımının en güzel örneklerine de onun şiirlerinde rastlarız. Zengin hayal dünyası ve müstesna zekâsı, şiirlerinde kullandığı mazmun ve istiarelerle onu diğerlerinden üstün bir konuma yükseltmiş, döneminde ve döneminden sonra birçok şairi etkilemiş, ölümünün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen adı en çok anılan şairler arasında yerini korumuştur.

 

Türkçe Dîvânı

Fuzûlî’nin bu divanının nüshalarına aşağı yukarı bütün yazma eser kütüphanelerinde rastlanır. Divanın ilk kez 1244’te Tebriz’de basılmasından sonra, Bulak, Taşkent, Kahire ve İstanbul başta olmak üzere pek çok kültür merkezinde eski harflerle basılmıştır. Bu baskılardan bir kısmı Külliyat-ı Divân-ı Fuzûlî şeklindedir. Külliyat içinde başta Leylâ ve Mecnûn olmak üzere diğer eserlerine de yer verilmiştir. Eski harflerle en fazla basılan divanlardan biri olan Fuzûlî Dîvânı yeni harflerle de basılmıştır. Gölpınarlı ve Tarlan neşirlerinde kasideler yer almamaktadır. Mevcut baskılar ve yazmalar taranarak Kenan Akyüz ile birlikte çalışanlar tarafından karşılaştırmalı metni yayınlanmıştır. Fuzûlî’nin Türkçe Dîvânı’nda 42 kaside, 302 gazel, 1 müztezad, 12 musammat (3 murabba, 3 muhammes, 2 tahmis, 2 müseddes, 2 terci-bend), 42 kıt’a ve 72 ruba’i bulunmaktadır.[2]

Türkçe Dîvânı, Fuzûlî’nin sanat gücünü gösteren en tanınmış eseridir. Bu dîvân içinde kasideler, gazeller, musammatlar, kıt’alar ve rubâ’îler bulunduran mürettep bir dîvândır. Eser mensur bir mukaddime ile başlar. Manzum parçalar da bulunan bu mukaddime kısmında Fuzûlî, gösterişli bir nesir örneği sunarak kendisinin de belirttiği gibi doğuştan gelen edebî yeteneğini gözler önüne sermiştir. Şiir anlayışına dair açıklamalarda bulunmuştur.

Bu mensur Mukaddime’den sonra Dîvân’da kasideler kısmı başlar.  İlk kaside onun bilgisini ve ustalığını göstermek istediği sanatlı bir tevhid olan bahâriye tevhîdidir. Sonra ikinci bir tevhid gelir. Bu tevhidden sonra Dîvân’da dokuz na’t vardır. Bu na’tlar arasında meşhur şâheseri, ‘Su Kasidesi’ de bulunmaktadır. Gül redifli bahâriye kasidesi, na’t ve aynı zamanda Kanûnî Sultan Süleyman’a sunulan bir mehdiyedir. Kanûnî’ye sunulan ikinci kaside ise padişahın Bağdat fethine tarih düşürmüş olduğu meşhur,

Kıldı meşhûr-i Arab feth-i Acem târihini
Geldi Burc-i Evliyâ’ya Pâd-şâh-i nâm-dâr
(941)

beyitli kasidesidir.

Dîvânında kasidelerinden sonra gazelleri gelmektedir. Bu gazellerin sayısı da daha önce belirttiğimiz gibi 302’dir. Gazelleriyle şiirde bir fark oluşturan şair, aşkı âdeta yaşatarak, samimiyetini ve saf duygu hâlini bizlere yansıtır. Daima acıdan yana olan Fuzûlî, vuslata dair ne varsa eliyle itmiş gibidir. Fuzûlî’nin gazelleri genellikle yedi beyittir. Fuzûlî, gazeller bölümünde her harften kafiyeli gazel yazmak suretiyle de şekle ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Dîvân’da gazellerinden sonra musammatlara, 40 kadar kıt’aya ve 70 kadar rubaî’ ye yer verdiğini görürüz.

Gazellerinin hepsi sanatın en güzîde örneklerini sunan kıymetli şiirler olmakla birlikte, nazire yazmış olduğumuz ve bilhassa kıymete şayan bulduğumuz iki beyti ve artlarından yazdığımız nazireleri buraya alarak yazımıza son verelim.

1.Aradan ey şem’ çık bir gûşe tut kim bu gece
Bezm bir hur-şîd-tal’attan münevverdir bana”
(15. Gazel)

 “Gûşe kim benden berî zâhidçün olsun beri

  Âna lâzımdır ziyân gölgen gerekmez bana”

  1. Olmazam her handa kim olsam girftâr olmadan
    Bir belâdır göz bir âfettir dil-i mahzûn bana”
    (13. Gazel)

“Âfetim ancak delildir âşıkın ahvâline

 Çok belâlar görmüşüm bunlar lütûfdur bana

Künh ü sâf olmaz isen yokdur dilefrûz sana

Keşf-i mâlum hem belâdır hem safâdır bana”

 

 

 Emine AKGÜN

BUÜ Türk İslam Edebiyatı Bilim Dalı

Yüksek Lisans Öğrencisi

 

 

Kaynakça:

[1] Bkz: Haluk İpekten, Fuzûlî Hayatı-Sanatı ve Eserleri, Sevinç Matbaası, Ankara, 1973.

[2] Bkz: Muhsin Macit, “Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü –Fuzûlî” , http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/fuzuli-mdbi, 2013.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here